Zararına Arkadaşlık: Toksik/Sahiplenici ve Daha Nicesi

Kaynak belirtilmedi

ARKADAŞIM OLUR MUSUN:

İlk arkadaşınız ile ne zaman tanıştınız?

Hayatınızın hangi noktasında, her daim yanınızda olan bir çocuğun varlığının farkına, tam olarak ne zaman vardınız?

Ne zaman “Artık yalnız değilim, bir arkadaşım var.” Hissini yaşadınız?

İnsandan insana, hayattan hayata, çizgiden çizgiye, kaderden kadere değişen bir şeydir ilk arkadaşımızı edindiğimiz dönüm noktası anımız. Belirli ve net bir tarihi yoktur.

Bazılarımız ilkokul döneminde tanışır, kimimiz lisede, kimisi ise doğar doğmaz, karşısındaki beşikte görür ilk arkadaşını, diğeri belki çalıştığı ilk işte tanışır.

“Arkadaşım olur musun?” sorusu, uzun mu uzun masalsı hikayelerin başlangıcı olabileceği gibi aynı zamanda kendimize bir ezeli rakip veyahut Truva atı misali kaleyi içten fethetmeyi amaçlayan bir “Arkadaş” ile hayatı öğrenmeye çalışırken yediğimiz hançerlerin artık sayılamayacak kadar çok olmasıyla yüzleştiğimiz bir süreci de inşa ederken aynı şekilde tüm dünyayı da başımıza yıkabilir.

Her arkadaşlık teklifi aynı değildir ve her insan da arkadaşımız değildir.

Arkadaş deyince akla, konuştuğumuz veya birlikte bir şeyler yaptığımız neredeyse her insan gelmektedir. Fakat aralarındaki yakınlık, iletişim düzeyi farklıdır ve bu da arkadaşlık kavramını farklı sınıflara ayırır.

Selamlık arkadaş, sıradan arkadaş, normal arkadaş, yakın arkadaş, dost, en iyi dost/arkadaş gibi. Saysak daha da artar; sınıf arkadaşı, kuzenler arasındaki arkadaş, okuldaki arkadaş, servisteki, dershanedeki, stajdaki arkadaş, gruptaki arkadaş, sanal arkadaş, eski arkadaş vesaire.

Arkadaşlık dediğimiz kavram, bambaşka türlere ayrılabilen ama nispeten aynı kelime ile basite indirgenerek de ifade edilebilen bir kavramdır.

Büyük ölçüde olumlu sayılabilecek arkadaş türleri arasında birkaç adet can sıkabilen arkadaş türü de var ne yazık ki.

Derinlemesine şöyle bir bakalım, neymiş bu arkadaş türleri?

UMURSAMA SORUNLU AMA SIKÇA GÖRÜŞÜLEN ARKADAŞ:

Genelde çoğu arkadaş grubunda ya da insanın hayatında olan bir arkadaş tipidir. Buluşmalara vesaire gelir, bazı önemli detayları aklında tutar, samimiyeti ne çok ileri ne çok geriye kaçırır, sabit bir vaziyette yerinde sayar ve genellikle hayatımızdan kolay kolay çıkmaz, zira hayatımızdan çıkarma düşüncesi, biz karşı herhangi bir zararı yok düşüncesi sebebiyle çoğu zaman aklımıza dahi gelmez.

Doğum günümüzü unutabilir, okuduğumuz okulu, ilişkimizin olup olmadığını, neler paylaştığımızı, görse bile bunları aklında tutamayabilir, hatırlamayabilir, keza umursamayabilir.

Ortamda genellikle “Ya ben de aynıyım ne olsun, şurada okuyorum.” Deriz misal, konu konuyu açtığı için, karşı taraf da “İlk defa senden duydum, ne zaman başladın?” tarzı sorular sorar, sonra biz detaya girmeden konu yine kapanır.

Genelde ellerinden telefonu pek düşürmezler ve o an o ortamda olmayan insanlar, kendileri için o ortamda olan insanlardan çok daha samimidir, e öyle olmasa o telefonu ellerinden bırakıp bizimle konuşurlar, masada yer almayan biriyle konuşmak yerine.

Ama konuşuyorlar, çünkü bizi pek kale almıyorlar.

Eğer masada toksik bir arkadaş yoksa -ki kendilerine de birazdan değineceğim- kimse umursama sorunu olan arkadaşlarımızı darlayıp herhangi bir şey sorma gereği duymaz, kendi haline bırakır.

Genel olarak böyledir bu arkadaşlar, her resimde görürüz her masada yer alır, herkesin hesabında eklidir ama konu buluşup bir arada güzel vakit geçirmek olduğunda, pek fazla muhatap olmazlar, bir nevi kafaları o an olmadıkları başka bir yerdedir. Hatta bazen bu tip arkadaşlar “Arkadaşımın arkadaşı.” Statüsünde yer alabilir.

KENDİNİ VE ARKADAŞINI PAZARLAYAN ARKADAŞ:

Pas geldiği takdirde topu kaleye yuvarlamaktan asla çekinmeyen, hep bir konu açma fırsatı eline geçsin de onu o çok istediği kişisel başarı veyahut incilerinin olduğu hikâyeye bağlasın isteyen arkadaş tipidir.

Her fırsatta kendisinden bolca bahseder. Aradaki tanışıklık süresi ne kadar fazla olursa olsun.

Bakın burada yanlış anlaşılabilecek şeyler söylüyorum o yüzden bir ekte bulunmak istiyorum. Son cümlede dediğim gibi “Tanışıklık süresi” bu arkadaşlarımız ile bizi ayıran sert, net, belirgin bir çizgidir.

Kimimiz biriyle tanıştıktan veya birlikte vakit geçirdikten günler sonra artık salmış ve kendimizden bahsetmeyi geçmişizdir, yalnızca spesifik bir konu açıldığında ve bahsetmemiz beklendiğinde bahsederiz, tıpkı ona pas verildiğinde golü atan santraforlar gibi, sırası olmadan hikayemize değinmeyiz ki zaten yanımızdaki insanlar bizi yeteri kadar tanıyorlar, neden ekstra reklam yapalım ki?

Fakat bu arkadaşlarımız böyle düşünmezler, kendi özelliklerini bolca pazarlayıp kendilerinin ön planda olmasından fazlasıyla tatmin olup, övülmekten memnuniyet duyarlar. O yüzden de ister bir hafta ister bir ay isterse bir yıl olsun, kendilerini konuşmaktan hiç ama hiç geri durmazlar.

Bide bu arkadaşlarımızın çapraz versiyonları vardır, onlar da bu arkadaşlarımızdır aslında ama onlar kendileriyle benzer orantıda bizim hikayemizi de anlatmayı severler.

Hayat hikayemizde bizi rahatsız eden anılar varsa eğer -ki olmaması için robot falan olmamız lazım, illa saçma bir şey yapmışızdır insanız sonuçta- onları toplum içinde anlatmaktan çekinmezler.

Bu da aslında farklı bir ön plana çıkma taktiğidir ve bizi tam olarak rencide etmese de sanki kendimizi ifade etmeyi bilmeyen biriymişiz gibi bir algı oluşturabilir. Öncesinde o anının anlatılması konuşulmuştur da pas arkadaşımıza atılmıştır gibi bir anlamı, düşünceyi, ortaya çıkarabilir.

Açıkçası bu kendini pazarlamaktan daha sinir bozucu bir davranıştır, özellikle arkadaş grupları için.

Durduk yere ilgiyi bir kişinin üzerine yöneltmiş, onu o ortamda hedef göstermiş oluruz, insanların yargılayıcı, acıyıcı bakışlarına maruz kalır bizim yüzümüzden.

Uzun lafın kısası pazarlamacı arkadaşlarımız, bolca bizden ve kendilerinden bahsetmekten zevk alırlar, gerek kendi icraatları gerek bizim sıra dışı, ilginç veyahut utanç verici eylemlerimiz, yaşanmışlıklarımız.

Onlar adına ön plana çıkma yolunda kullanabilecekleri bir silah, üst üste koyup ilgi duvarının tepesine tırmanırken aracı olarak konumlandırabilecekleri tuğlalardır. Böyle arkadaşlar iyidir ama fazlası zarardır, belirli bir mesafede seyretmek bizim açımızdan daha faydalıdır.

Zira kimse durup dururken, lisede yaşadığı saçma bir aşk hikayesinin, masadaki ailesine veyahut öğretmenlerine, üçüncü ağızdan kendi rızası olmaksızın anlatılmasını istemez. Ne gerek vardır böyle şeylere.

TOKSİK ARKADAŞLARIMIZ:

Gel gelelim benim en nefret ettiğim, göz devirme rekorumu her seferinde egale etmek zorunda kaldığım, toplum içinde sıkça kızdığım ve aynı doğrultuda utançtan bir hayli kızardığım arkadaşlık türüne.

Toksik arkadaş.

İsminden anlaşılabileceği üzere toksik arkadaş, toksiktir öncelikle. Zehirdir.

Olur olmadık şeyleri olur olmadık anlarda söyleyip, irite edici düşünceleriyle bizi sıkça kendini dürtmek, cimciklemek veya görmezden gelmek zorunda bıraktıran arkadaşlardır.

Peki toksik arkadaş ne mi yapar? Ya da bir insanın toksik olduğunu nasıl mı anlarız?

Aslında bunu uzun bir başlık altında değerlendirdiğim bir yazı yazma fikri vardı aklımda ama bahsi geçmişken kısa ve açıklayıcı bir şekilde değinmem de fayda olacaktır hiç şüphesiz.

TOKSİK ARKADAŞ:

Ortamda bir uyuşma sorunu çıkartan, kişilerin dikkatini çekebilmek için saçma davranışlar sergileyen, çabuk kızan, çabuk sinirlenen, çabucak küsen, duygularını gizlemeyi bilmeyen veyahut o an tercih etmeyen, sıkça yüz kızartacak sözler ve hareketler sarf eden, ak dediğinize kara, kara dediğinize bordo, bordo dediğinize de mor diyen.

Durup dururken sataşmaya çalışan, siz bu sataşmaya karşılık verince de hemencecik bozulan, ortamda neşenin anasını ağlatıp o günkü buluşmanın erken bitmesine sebep olan, bir ortama girdiğinde yüzlerin ekşimesine sebebiyet verebilecek olan her türlü hareketi koşulsuz şartsız tereddütsüz hem de peşin fiyatına on iki taksit ile yapabilecek olan arkadaşlara, kısaca can sıkabilecek hareketlerin kendisinden rahatlıkla beklenebileceği ve arkadaş grubuyla sıkça küsüp barışan arkadaş tipine, toksik arkadaş denir.

Aslında gayet saf, sempatik dururlar dışarıdan bakıldığında, lakin birazcık yaklaşmaya başladığımızda önce koku alma yetimizde zayıflama olur, ardından terlemeye başlarız, devamında vücudumuzun eridiğini hissederiz ve en kötüsü, toksik bir bireyin zehri bulaşıcıdır. Maruz kaldıkça üstümüze yapışır.

Kolay kolay da geçmez.

Uzak durmanızda fayda olan arkadaş tipidir, diğer tipler görece katlanılabilecek tiplerdir ancak toksik bir arkadaşa hayatınızın sonuna kadar katlanmaya çalışırsanız eğer, bir gün bir ara sokakta ağzınızdan gelen yeşil sıvının sizin hayatınıza son vermesiyle bu hayata elveda demeye itilir veya kendinizi farklı bir şeye dönüşmüş halde bulabilirsiniz.

Tabi bu kadar acı bir sonucu olmaz ama hikâyenin sonuna yaklaştığınızı hissettiğiniz an “Ben bir aptalım” düşüncesi, yüzünüze kocaman bir balyozmuşçasına çarpar, bir iki kaşınızı da patlatır.

Derler ya beni öldüren katile bıçağı ben verdim diye, biraz da o hesap işte.

Vedayı ne kadar geciktirirseniz acısı o denli büyük ve iz bırakan cinste olur. Nitekim toksiklik, devam eden süreçte, size kaliteli arkadaş kazanma konusunda da bir hayli eksi oluşturacak türde bir davranışlar silsilesidir.

Gelen bir şekilde katlanır lakin daha da iyisini getirmek gerçek anlamda imkansızdır. E koku yayılır, toksiklik kendisine yaklaştıkça anlaşılır. Kalite hep bir alt seviyede kalmak durumundadır.

Unutmayın, hurdalığa bir Ferrari yalnızca perte çıkınca getirilir.

Öteki türlü anca rüzgarını hissedersiniz, o da girişin önünden son hızla geçerse o zaman.

ZARARINA SAHİPLENİCİ ARKADAŞ:

Arkadaşını çok sever, hep buluşmaya çağırır, bolca görüşür, ona yakın hissettiğini her seferinde dile getirir, onu el üstünde tutmaya çalışır, bu uğurda onu bir şeylere zorlamaktan çekinmez, bazı anlarda uğraş olarak nitelendirdiği ama içten içe kendini küçük düşürtecek davranışlara imza atar, arkadaşı buluşmaya gelmek istemediğinde bir şeylerin bahane olduğundan şüphelenir, inadına daha da ısrar eder, çabucak yükselir ve kavgaya, tartışmaya davet eder karşı tarafı.

Sorun sandığı şeylerin aslında “İstenmediği gerçeği” olduğuyla yüzleşmek ona zor geldiğinden dolayı arkadaşını ısrarla yüz yüze konuşmaya çağırmaya devam eder, manipülatif bir insandır ve genellikle kaybetmekten hiç ama hiç hoşlanmaz. Bütün ısrarının altında bu yatar.

Mevzubahis buluşmaya gidildiğinde ise bizi birtakım duygu sömürüleri ve manipülatif davranışlarla bir süre daha kendi yanında tutmaya çalışır. Bir nevi tuzaktır yani buluşmaya çağırması, onu affetmemiz için tutamayacağı sözler verir yapamayacağı şeyler söyler. Genellikle ilişkilerde ve arkadaşlıklarda bu tarz durumlara rastlanır.

Böyle bakıldığında olumlu ve olumsuz yönler yarı yarıya gibi gelebilir lakin bu insanlar, daha iyi bir dost bulduklarında sizin isminizi, cisminizi, kimliğinizi, kısaca her şeyinizi unutup, sıfırdan bir beyaz sayfa açıp, sizi yok sayabilir, köprüyü geçene kadar sizi kolunuzdan sürükleyerek zar zor geçirtip, devamında o köprüden aşağıya sallandırabilir.

Hayatınızın büyük bir kısmında size kendinizin değersiz olduğunu hissettirip, sizi sürekli ama sürekli ona muhtaç ve onun arkadaşlığı olmadan yaşayamayacağınıza, hep onu özleyeceğinize inandırmaya çalışır.

Sizinle arkadaşlık etmelerindeki bu ısrar tam olarak ne zaman biter peki?

Cevap basit.

Sizin daha saf, daha iyi yönetebileceği bir versiyonunuz ile tanıştığı zaman, işte tam olarak o vakit size tekmeyi vuracaktır.

Eğer haftada 8-10 kez tartıştığınız bir arkadaşınız varsa onunla olan arkadaşlık ilişkisini boydan boya bir gözden geçirin derim. İşler sandığınızın aksi bir durumda olabilir keza.

Kendinize de bile bile lades dediğiniz için kızmayın, şaşırmayın. Sahiplenme duygusunun zirve noktalarında seyir ettiği bu arkadaşlığın daha başındayken yanlış olduğunu anlayamamanız gayet doğal olur o yüzden kızmayın bu zamana kadar nasıl anlamamışım diye.

Her şeyden önce, bir insana, sahip olunmaz.

İnsan araba değildir binemezsin, insan ev değildir onda yaşayamazsın, insan hava değildir onu soluyamazsın, insan sadece insandır, yolu yürüme konusunda uyuşan kafa yapıları varsa eğer o yol birlikte yürünür, aksi takdirde kimse kimsenin yolundaki bir engel, kaya, uçurum olmamalı.

Olmak isteyenlerde uzun uzun kendini sorgulamalı. Keskin sirke küpüne, onu elimizde tutmak ise derimize zarar.

Toksik arkadaşlıktan daha acı verici olan ve sinir bozan arkadaşlık tipidir zararına sahiplenici arkadaşlık.

Sanırım liste yapsam bir iki diye giderlerdi.

PEK ÇEKİNGEN ARKADAŞ:

Aman bir buluşmada da bizi etkilesin! Aman bir buluşmada da iki cümle laf etsin! Aman bir kere de o espri yapsın! Yok efendim yok! Çekingen arkadaşımızda hiçbir yaşam belirtisi yok.

Ulan siz sordunuz mu ona neyin var? Niye konuşmuyorsun? Diye.

Sordunuz mu burada en sessiz sensin neden bize dahil olmuyorsun diye.

Belki derinlemesine bir aile, aşk acısı var. Belki akşam evinde yapması gereken bir işi var. Belki bizden rahatsız. Belki canı sıkkın.

Sordunuz diyelim, cevap alıyorsanız düzeltmek için bir şeyler yapmalı, size dahil olması için ona zaman tanımalısınız.

Ha eğer ki cevap alamıyorsanız ve utangaç bir şekilde gülümsemesine engel olamıyorsa, kendisi muhtemelen insanlardan uzak durmayı seven, az insan bol yalnızlık tipindeki bir hayatı yaşıyordur.

Çekingen insanlarla arkadaş olmak çok kolay değildir ve zaman zaman bizi kendilerinden illallah ettirirler. Nitekim arkadaş açmak denen bir kavram vardır; az konuşan arkadaşı daha atılgan bir konuma taşımak.

Gibi bir anlamı olan bu arkadaş açma kavramı, genellikle çekingen bireyler ve kendi potansiyelini göremeyen bireyler için kullanılan bir terimdir. Çekingen arkadaşı açmakta uzun uzadıya zaman ve sürdürülebilir bir arkadaş grubu ister. Yavru bir ceylanmışçasına bebek adımlarıyla yaklaşırlar aramıza.

Onların bu endişesini anlayışla karşılamak ve bir müddet ellerinden tutmak gerekir. Eğer ki tanışıklık süresi yıllara yaklaştıysa ve o arkadaşlarımızda halen daha bir çekingenlik sıkıntısı varsa, bitirelim arkadaşlığımızı.

Demek ki bizden memnun değiller, o yüzden yıllar geçmesine rağmen halen daha ketum takılıyorlar.

Bırakalım hayatla kendi başlarına mücadele etsin, dalgalara tek başlarına göğüs gersinler.

Kafeste olmaktan hoşnut olmayan bir kuşu serbest bırakmak en güzelidir.

VESAİRE:

Say say bitmez tadından yenmez niteliktedir bu denli arkadaşlıklar. Zararı yararından biraz daha fazla olduğundan dolayı her daim bir risk unsuru barındırırlar bünyelerinde. O yüzden de kavgası tartışması hiç eksik olmaz, hep sorunlar hep sıkıntılar hep bir huzursuzluk bulutu hakim olur gökyüzüne.

Çürük bir elmanın yanındaki elmaları da çürütmesine benzer aslında bu denli kötücül, zararına arkadaşlıklar. Oldukça bilindik bir örnek.

Benim farklı örnek vermem gerekirse eğer; Bir yaranın kabuk bağlamayı kestikten sonra iz bırakması gibidir bu tür arkadaşlıklar.

Bazen kanayan bir yaranın kabuk bağlamasını bekleyip onu soymak, sonra bu süreci sürekli tekrarlamak, onu ebediyen bitirmez.

Yaranın kabuk bağlaması bile kısa bir süre boyunca, düzenli olarak tekrarlanan bir süreçtir nasılsa.

O kısa süre geçtiğinde ise yara, yaş kabuk bağlamaz, kuru kabuk bağlar, o kuru kabuk ise bir süre sonra hiçbir şey bağlamaz, sadece bir zamanlar orada olduğuna ve bizim canımızı yaktığında dair bir iz bırakır.

Vakti geldiğinde gerekli tedavi uygulanmazsa, kan temizlenmezse, yara merhem ile sevilmezse, bant yapıştırılmazsa, enfeksiyon kapması engellenmezse şayet, yaranın iz kalır ve onu sonsuza kadar bizimle yaşatır.

Bitirilmesi gerektiği an geldiğinde bitirilmeyen arkadaşlıklar da tıpkı kabuğunu soya soya iz kalmasına sebep olduğumuz yaralar gibidir.

Bittiğinde bize kalan izi, hayatımız boyunca düşündürür bizi.

 

 

Selam Ben Emirhan
Yolunun daha henüz çok çok başında olduğunun farkında olan az insan var hayatta, henüz bir başarı elde edemeden kendini alim sanan çakma filozoflar var, insan, nankör ve kibirli olmasıyla tanınır, ben ise halktan biri, ülkedeki milyonlarca gençten yalnızca bir tanesiyim, Selam, ben Emirhan.
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Derdim Ne Bilmiyorum, Duygularımı Yansıtmalı Mıyım Bilmiyorum? Ben Aslında Hiçbir Şey Bilmiyorum.

Derdim Ne Bilmiyorum, Duygularımı Yansıtmalı Mıyım Bilmiyorum? Ben Aslında Hiçbir Şey Bilmiyorum.

Sonraki
Yaz aylarında sizlere eşlik etmesini dilediğim 10 kitap

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.