İnsan öleceğini bildiği yolda ilerler mi? Öyle büyük laflar etmeden önce düşünmek lazım büyük lokmayı yiyeceksin ama o büyük lafı etmeyeceksin hiçbir zaman.
Ölmek demişken, ölüm yalnızca bedenin toprağa karışarak yok olmasıyla olmuyor. Bazen bedenimiz taş gibi sağlam kalır ruhumuz toprağa karışır ‘Yaşıyorum’ der insan ama yaşamaz öyle zanneder. Daha bir sürü şeyi zanneder… Sevildiğini zanneder, mutlu olduğunu zanneder, yalnız olmadığını zanneder, güçlü olduğunu zanneder… Ne zaman bir duvara çarpıp tökezler o zaman anlar hayatını hep yerinde zannetmiş. Hayat akarken tek başına geçip gittiğini mi zannediyorsun? Elbette öyle olmuyor. Hayat gibi, hep orda bir yerde dediğin parçalarını da götürür beraberinde. İşte bu kadar acımasız…
Hayat acımasız da biz değil miyiz? Hep erteleyerek kenara attıklarımız başlarını alıp gittiğinde nasıl olurda kendimizi yasını tutmaya layık görürüz! İlla yitirmek mi gerekir değerini bilmek için? Neden insanoğulu burnunun ucunda duran için hasret çekmez gider imkansızın peşine düşer geri dönmeyen için karanlığa gömülür… Gömülmek… Yine işin ucu ölüme çıktı işte. Ne diyordum ‘Ölüm yalnızca bedenin toprağa karışarak yok olması mıdır?’ Ölümün birçok halini tattım sanırım en acısı hangisi karar veremiyorum. Toprağa bıraktığının mı acısı büyük başka insanların kolllarına bıraktığının mı acı? Toprağa bıraktığının seni bir yerlerde beklediğini biliyor olman bir nebze acıyı olgunlaştırır ve yaşama karıştırarak sabırla beklemenin yolunu açar. Peki diğer türlü ölüm? O biraz daha sancılı ölen hem kendin hem de kalbindeki O’dur. O bir yerlerde mutlu şekilde hayatını sürdürüyordur sen ise içinde ölen için bitmeyen yası tutuyorsundur. Bir süre sonra o yas büyür ve seni ele geçirir. Farkına vardığında hayat çoktan elinden gitmiştir bir daha o yaş gelmez, bir daha o huzur gelmez, bir daha o sevgi gelmez, bir daha O geri gelmez. Yüreğinin kara deliğinde cenazesi döner durur uğurlayamazsın. Ondan kalan son parçadan -ölüm bile olsa- vazgeçemezsin. Sonra ne mi olur? İçinde taşıdığın o ölü, toprak diye kalbinin her parçasına dağılır hücrelerine karışır kurtulmak istediğin o acı, zehirli sarmaşık gibi bedenini sarar… O son parçaya tutunarak yaşabileceğini zannedince ruhun da yavaş yavaş ölüme kapılıyor. Giden kurtuluyor geriye kalan ölmeyecek kadar nefes alıp devam ediyor…
Tam o aşamada farkındalık yaşıyor insan denen varlık, ‘Ölüm giden için daha kolay kalan için işkenceden başka bir şey değilmiş’ diyor. Peki ya öleceğini bile bile nasıl o cenazenin peşine takılır gidersin? Bu gidiş öyle benimsenirki yol doğru zannedilir tıpkı sırf nefes alıyor diye yaşadığımızı zannettiğimiz gibi…
Her neyse… Yüreğimdeki cenazeleri uğurlayamayan ben… Satırlara dökerek veda etmeye geldim buraya…