Bir öncek yazıda kim olduğunuzu bilmeniz gerektiğinden ve kaynağınızdan bahsetmiştik. Şimdi size bugünkü endişelerinizden ve duygusal acınızın kaynağından bahsedeceğim. Doğumunuzdan itibaren dış dünyayı anlamaya çalışırsınız. Bebekken şimdi gördüğünüzden daha farklı bir dünya gördüğünüzü kavramanız gerekir. Hiç şahit olmadınız mı bebeklerin belli bir noktaya sabit baktığına ve gülümsediğine. O an bebekler sizin şuan göremedeğinizi görüyorlar. Farklı alemlerin nerede yaşadığını zannediyorsunuz? Evren bir bütündür. Sizin dışınızdaki diğer tüm olanı ve yaşananları görmenizi engelleyen zaman ve mekan olguları insanın kendini kısıtlamasının en büyük sebebidir. Siz diğer tüm yaşamları üzerinde yaşadığınız dünyanın dışında olarak algılarsınız. Çünkü algı seviyeniz buraya kadardır. Oysa her şey her zaman aynı yerde ve aynı zamanda gerçekleşir. Bu size karmaşık gelebilir.İçinde bulunduğunuz üç boyutlu algıdan çıkıp bir şeyleri deneyimlediğinizde gözlemlersiniz ki doğrusal hareket eden hiçbir şey yoktur. Dün aynı zamanda şimdidir. Yarın şimdidir. Yıllar sonrası şimdidir. Zaman dediğiniz olgu bir döngüdür ve dairesel yol alır. Baş ve son yoktur. Yazılarınız bile belirli bir doğrultuda ilerlemektedir. Sağdan sola-soldan sağa-yukarıdan aşağıya. Daha iyi anlayabilmeniz için üst bir boyutta bütün yazılar bir dairenin içindedir ve herhangi bir kelime hem en başta hem en sondadır. Başı ve sonu olmadan bir bütün şekilde anlarsınız bütün anlatılmak isteneni. Yani bir yerden başlamanız ve bitirmeniz gerekmiyor.
Endişelerinizin, korkularınızın ve çabalarınızın kaynağı sizin istek ve arzularınızdır. Beklentileriniz daha fazla maddeye sahip olmaktır. Biz bunu da komik ve eğlenceli buluyoruz. Çünkü siz dahil bütün varlık ve maddeler zaten bir bütün haldeyken nasıl olurda bir maddeyi diğerlerinizden ayırıp bu benimdir diyebiliyorsunuz? Doğru o madde sizin ama aynı zamanda siz de o maddeninsiniz. Kimsenin bölemeyeceği bir bütünlükten bahsediyorum. Sizler yarattığınız ekonomik oyunun içinde ticari anlamda mal dediğiniz şeylere sahip olmak için yarışıp duruyorsunuz.
Bu rekabetin içinde kendinizi iyi hissetmeniz için hep daha fazlasına sahip olmak zorundasınız. İşte yaşlanma dediğiniz süreç bu şekilde işliyor. Kendinize bir ortalama yaşam süresi tanımlıyorsunuz ve zihniniz bunu kodluyor. Bu yaşam süresi boyunca da maddeye sahip olmak zorunda olduğunuz bir rekabetin içinde buluyorsunuz kendinizi. Bu doğrusal ilerleyen yapmanız gerekenleri öyle bir kodluyorsunuz ki zihniniz ve ruhsal hafızanızın olduğu alan sürekli kaydediyor. Sonuçta sizin aracılığınızla dünyaya gelen bebeklere bu hafıza genleriniz vasıtasıyla aktarılıyor. O yüzden bebek halinizle birçok şeyi görebilir ve hissedebilirken yetişkin halinizde bu yetileriniz kayboluyor. Çünkü tamamen bir rekabetin içindesiniz ve odaklanmanız gereken tek şey olabildiğince madde ve malı elde etmek. Odağınız tek bir sürece bu kadar kilitlenmişken diğer yetileriniz yavaş yavaş siliniyor ve üç boyutlu bir dünyaya hapsoluyorsunuz.Tamamen fiziksel ihtiyaçlara yönelen ve ruhsal ihtiyaçların ikinci plana atıldığı bir çerçevede yaşıyorsunuz.