Zaman nedir? Kim bunu kolayca ve kestirmeden tanımlayabilir? Kim onu, hakkında bir sözcük ortaya koyacak şekilde, düşüncede de olsa kavrayabilir? Fakat konuşma sırasında, zamandan daha tanıdık ve daha bilinir bir şeyden bahsedebilir miyiz? Ondan söz edince onu anlıyoruz, bir başkasının ondan bahsettiklerini duyduğumuzda da onu anlıyoruz. O halde zaman nedir?
”Kimse bana bu soruyu sormasa biliyorum ama soran kişiye açıklasam mı bilmiyorum” – Romalı Filozof St. Augustinus
Zaman, tanımlaması ve üzeride konuşulması zor bir kavramdır. Kime göre neye göre değil mi?
Bu nedenle önce biraz tarihi hakkında konuşalım…
İlk insanlar başlangıçta kendilerini doğanın bir parçası görmüşler ve hayatlarını anlık yaşamışlardır. Yani hayatta kalmak için beslenmeleri, avlanmaları ve zorlu hayat koşullarından korunmak için barınmaları gerektiğini düşünürsek zaman onlar için çok gerekli bir ihtiyaç konumunda değildi.
Eski Çin, Hint, Mısır, Mezopotamya ve özellikle de Yunan medeniyetlerinde zaman, her yıl başlayıp biten mevsimlerle kendini sürekli yenileyen bir varlık olarak algılanmıştır. Bu durumda zaman ilk medeniyetler için biten her yıl ile tükendiği ve onu takip eden yıl ile de yeniden başladığı düşünülmüştür.
Tek tanrılı dinlerin ortaya çıkması ile de bu algıda birkaç değişiklik meydana gelmiştir.
Zaman, başı ve sonu olan, her geçen saniye akıp giden, sınırlı ve tükenebilir bir varlık olarak kabul edilmiştir.
Bana göre zaman, her olayın benzersiz ve biricik olduğu, tekrar etmediği bir olgudur. Sanki tüm bu evrende yaşayan her canlı yada her cansız varlığın ömrü boyunca yaşadığı tüm olaylar sanki bir tiyatro sahnesi gibi bir ip üzerine sırasıyla dizilmiş gibi asılı duran bir takvim zaman…