İçimizdeki durdurulamaz gitme isteği. Rotası belli olmayan yollar…
İnsan kendini anlattığı kadar mıdır bilmiyorum ama bir zamanlar olmaktan sıkıldığım yerleri özlediğimi fark ettim. Bizler aslında var olduğumuz yeri beğenmeyen şımarık insancıklarız. Gitmek der dururuz, gidince de gidilen yerleri özleriz. En sıkıcı gelen sokaklarda bile müthiş anılar biriktirmişizdir oysa. En sevmediğimiz şehir bile vardır. Düşünsenize belki yüzyıllardır üzerinizden medeniyetlerin geçtiği bir kara parçasısınız. Belki tarihin en önemli olaylarına, en büyük aşklarına şahitlik ettiniz ve günlerden bir gün şımarık bir kız çocuğu sizi en sevmediği şehir ilan edip sizi kötü hatırlıyor. Ne acı… ne kadar da insan ilişkilerimize benziyor aslında. Sırlarla dolu insanoğlu. Bir insanı keşfetmek… ruhunun en derinliklerine inmek isterken, sadece onun izin verdiği benliğini tanımak.
İnsanlardan da gitmek istiyoruz bir süre sonra. büyünün bozulduğunu düşünüyoruz. Bize benzesin istiyoruz bizim gibi gülsün. Acılarımız, dalıp gitmelerimiz aynı yere olsun istiyoruz. Bir süre sonra sıkıldığımız kabuklarımızdan çıkıp gitmek istiyoruz. O insandan, o şehirden, o şarkıdan kaçmak istiyoruz. O insana sokağın başında, o şehre en soğuk kentin metrosunda o şarkıya hiç beklemediğimiz bir anda rastlıyoruz. Bize benzesin dediğimiz ne varsa aynı onlara benziyoruz. Hayatın intikam alma şekli midir bilmiyorum ama çok afili bir durum bence. En acı, en derin ve en unutulmaz…
Bir veda cümlesine sığdırmaya çalışıyoruz bilmem kaç yıllık ömrümüzü.
Bir şarkı istiyorum senden. En çok anısı olan. En çok gözleri buğulandıran şarkı. Bir de güzel gülen insanlar. Her şeye rağmen güçlü bakan gözler. Sandal’ı dinleyerek yazıyorum bu gece. Bana garip garip hissettirip hiç bir şey yokken moralimi bozdu. Uzun zamandır dinlememiştim. İyi geldi. Tutarsızlıklarımla yine müthiş kafam karışık.