‘’Gözümle görmeden inanmam.’’ diyen birine rastladın mı hiç? Veya bu cümleyi sen de sık sık kullanır mısın? Kullanıyorsan bunun nedenini hiç düşündün mü? Neden duyduğun bir şeye inanmazken, gördüğün her şeye inanma eğilimindesin? Gördüklerin seni hiç yanıltmadı mı?
Bazı insanlar gerçekten gözüyle görmeden hiçbir şeye inanmazlar. Bu, bir noktaya kadar kabul edilebilir, geçerlidir. Ama bazıları vardır ki gözüyle görse de inanmazlar. İşte Parmenides (İ.Ö. 540-480) tam da bu tanımlamaya uyan bir filozoftu. Gördükleri de onu inandırmaya yetmiyordu.
Thales, Anaksimandros, Anaksimenes’ten bahsetmiştik. Onlar her şeyin bir şeyden ortaya çıktığı tek bir maddenin olduğuna inanıyordu. Burada bir parantez açalım. Felsefede madde kavramı günümüzde kullandığımız somut şeyler anlamına gelmez. Soyut şeyler de maddenin içine dahil edilebilir. Nitekim Anaksimandros’un Apeiron’u somut değil, soyut bir maddeydi. Ama tabi ki konumuz bu değil.
İşte bu arkheler değişip, başka bir şey olduğunu Parmenides bir türlü kabul etmiyordu. Gerçek herhangi bir şeydeki değişikliğin mümkün olamayacağını savunuyordu. Başka bir deyişle, şu anda olan bir şey başka bir zaman başka bir şekilde olamazdı. Böylece hiçbir şey de yoktan var olamazdı. Aynı şekilde var olmuş bir şey de yok olamazdı. Eğer yok olan bir şeyden bir varlık çıktı ise o şey, hem var hem yok olacaktı. O zaman da yokluğun içine varlık karışmış olacaktı ki o da mutlak bir yokluk sayılmazdı ve böylece o şey yok olamazdı. Yani her şeyin ezelden beri var olduğunu düşünüyordu. Bu da zaten Yunanlılar arasında yaygın bir görüştü. Peki o zaman şu soruyu sormak mantıklı olabilir. Eğer hiçbir şey değişmiyorsa, doğada olan değişimi nasıl açıklayacaktık? Doğada her saniye, durmadan bir şeyler değişiyordu. O halde yokluk da değişip varlık olamaz mıydı? Parmenides bunu görüyordu. Duyularıyla algılıyordu. Değişimin her an olduğunun farkındaydı, gözleri buna şahitti. Dolayısıyla gözleriyle gördüklerini, yani duyularıyla algıladıklarını kabul ediyordu fakat bu aklına ters geliyordu. Yani ‘’gözüyle görse de inanmıyordu.’’ Aklı ona ‘’Hayır, hiçbir şey değişemez, yokluktan varlık çıkamaz, hiçbir şey yoktan var olamaz.’’ diyordu. Akıl ile duyu arasında kalmıştı. Sonunda aklının söylediklerini seçti. Tabi ki tezini dayandırdığı birçok gerekçeyle beraber.
Parmenides’e görüşlerinden dolayı Platon’a zemin oluşturmuştur diyebiliriz. Platon da varlığa, tıpkı Parmenides gibi deneyimler ile değil akıl ile ulaşılabileceğini savunuyordu. Çünkü deneyimler daima yanılgıydı. Şunu tekrar hatırlatmak gerekir ki; Parmenides’in savunduğu varlığın ezeli ve ebedi oluşu, hiçliğin yok oluşu, varlığın bir oluşu, varlığın sonlu oluşu gibi görüşleri tamamen maddeci bir varsayımdan yola çıkarak düşülmüştür. Platon’dan önce tinsel bir kavrayış ortaya çıkmamıştır. Platon öğretisine geldiğimizde bunları zaten detaylandıracağız.
Parmenides’in görüşlerine taban tabana zıt olan bir filozof vardı; Herakleitos. Herakleitos, her şeyin değişim geçirdiğini ve doğanın temel niteliklerinden biri değişim geçirmedir diyordu.
‘’Her şey akar.’’
‘’Her şey ateş ile, ateş ise her şey ile değiş tokuştur.’’
‘’Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz!’’
Bazı ders kitapları Herakleitos’un arkhesini ateş olarak ele alır. Bu tamamen cahil algılaması. Öyle bir kitap elinize geçtiyse en yakın çöpe atabilirsiniz. Herakleitos, her şeyin meydana gelmesindeki temel unsurun ateş olduğunu düşünmüyordu. Ateşin fiziksel özelliklerini kenarda bırakarak ateşe bir oluş atfetmişti. Aslında ateşten hiç bahsetmesek de Herakleitos’u anlayabiliriz. Çünkü o, şeylerin sürekli hareket ve devinim halinde dönüştüğü için her şeyin aslında aynı şey olduğunu söylüyordu. Yani bir nehire girdiğinde ve çıktığında girdiğin kişi olarak farklı, çıktığın kişi olarak farklısın. Nehir de aynı değil sen de aynı değilsin. Nehir aynı değildir fakat nehrin aşındırdığı yol aynıdır. Evren sürekli değişir, evreni idare eden ilke aynıdır. Bu yüzden değişmeden kalan tek şey değişimin kendisidir. Zaten değişime imkân veren şeyin kendisi değişmemelidir. Buna da logos demiştir. Logos antik yunanda ‘’söz, ölçü, hakikat, akıl’’ gibi anlamlara gelir.
‘’Başlangıçta söz vardı. Söz Tanrı ile birlikteydi. Söz Tanrı’ydı.’’
— Yuhanna 1:1-18
Herakleitos’a göre zıtlıklar sürekli birbirleriyle oyun içerisindedir. Bu oyun evrenin ta kendisidir. ‘’Tanrı hem gece hem gündüzdür, hem kış hem de yazdır, hem savaş hem de barış, hem açlık hem de tokluktur.’’ demiştir. Tabi ki Herakleitos Tanrı sözcüğü yerine logos kavramını kullanmıştır. Bunun yanında Tanrı kelimesinin yerine doğa da yazabiliriz. Evet, o bir panteistti.
Bu iki zıt kutuplu filozofun tam ortasında duran bir isim vardı; Empedokles. Empedokles’e göre her ikisinin de söyledikleri önermelerin bir kısmı doğru bir kısmı yanlıştı. Suyun bir balığa dönüşmesi Parmenides için imkansızdı, Empedokles buna katılıyordu. Tabi ki bir su başlangıçta su ise, sonsuza dek su olarak kalacaktı. Ondan balık olmasını bekleyemezdik. Fakat Empedokles, suyun kendi içerisinde değiştiğini söylüyordu. Ona göre doğada sadece tek bir ilk madde olamazdı. Doğa, dört maddenin birbirine karışmasından ve ayrışmasından dolayı değişim içerisindeydi. Bunlar; ateş, su, hava ve topraktı. Şeylerin özellikleri aslında içlerinde karışmış olan maddelerin oranlarına göre var oluyordu. Her şeyin oranı birbirinden farklıydı, bunlar kendi içerisinde karışıp, değişiyordu ama aslında hiçbir şey değişmiyordu. Sadece dört değişik madde karışıyor, ayrılıyor sonra yeniden karışıyordu. Biliyorum, kafan da karıştı ama durumlar böyle.
Bir şeyi duyumladığında, duyumladığın şeyin tam olarak ne olduğunu nasıl anlıyorsun? Örneğin bir köpek gördün, gördüğün hayvanın köpek olduğunu nasıl anlıyorsun? Empedokles’in kafa yorduğu konulardan biri de buydu. Ona göre, doğada var olan her şey 4 farklı maddeden kaynaklanıyordu, dolayısıyla insan gözü de 4 maddeden oluşuyordu. Yani bir gözün içerisinde ateş, su, hava ve toprak vardı. Karşında gördüğün şeyin içerisine karışmış olan maddeyi, gözündeki madde sayesinde görüyordun. Toprak toprağı, su suyu, ateş ateşi, hava havayı algılıyordu.
Çok enteresan olduğunu düşündüğün bazı düşüncelerle bu bölümü de bitirdik.
Diğer bölümde görüşmek üzere!
‘’Aynı ırmaklara gireriz ve girmeyiz. Biziz ve biz değiliz.’’
—[Herakleitos, Fragmanlar]