Bazen, sadece yazmak istersin. sadece durmak ve hissetmek için. Bazen sadece sözcükler içkin olur, kendinden geçirir, sarhoş eder seni. Bir daha ayılmamak istersin. vazgeçtiğini kalbine söylemek rahatlatır seni, sonrası için ne olacağı muamma tabii. Kalbinin kuytu köşeleri limanın olur, kaybolursun içindeki yorgunluklarla. İsyan edecek hakkı bile kendinde bulamazsın. Sadece yok eder hayat seni, sende hayatı suçlarsın. Çünkü korkaksın. Hayatını mahvettiğini kendine söyleyemeyecek kadar…
hayatın zırvalıklarla, başkalarının saçma sapan dertleriyle uğraşmakla doludur, kendini duyamazsın. Kendini duymaya çalışırsın, yine suçlu olursun. Vazgeçmek kulağa hoş gelir ama asıl sorun vazgeçtiğinde başlar. İçini durmadan kemirir, vicdanınla aşağılık oyunlar oynar, kendinden soğutur seni. Kendine ulaşmaya çalışırken daha da uzaklaşırsın, en sonunda kaybolursun. Hani insanlar isyan ederken yada üzgünken “kayboldum” der ya; o kaybolma bu işte. Belirsizliklerle dolu dünyanın bir parçası olursun. Senin dünyan da belirsizliklerle dolu olur. Toplayamazsın ruhunu. Sonra yine suçlu olursun. Ama hayır! Sen suçlu değilsin. Suçlu olamazsın… Kurban rolüne bürünmemen suç olmamalı, herkesin standart doğrularını kabullenmemen suç olmamalı. Farklı bir düşünce sistemine sahip olman suçluluk olmamalı. Kendini sevmen, SUÇ olmamalı… Kendini işitmek için etraftakilerden soyutlanman asosyallik değil. Sen koyun olmadığın için sana hasta diyorlar. Olsun varsın desinler. Onların hastalıklı düşüncelerini örtmek için başka seçenekleri yok! Bunu en iyi sen biliyorsun. Biliyorsun değil mi?