Adını, kaç yaşında olduğunu, hobilerini, nefret ettiklerini, en sevdiklerini bile bilemiyor olsaydın; yine de kendin olabilir miydin?
Ne yapman gerektiğini dahi bilemeyecek olsan; yine de bir şeyler hisseder miydin?
Aynaya baktığında kendini tanıyamayacak olsan; yine yeni yeniden kendine ‘merhaba’ der miydin?
Yine de kendine katlanabilir ve kendini sevebilir miydin?
Yıllar çabucacık geçiyor, hiçbir şey eskisi kadar önemli, gerekli ve sürekli olmuyor.
Ama bunu fark ettiğinde de iş işten, sen senden geçmiş oluyor.
İnsanın kendine gelmesi için de bazen sadece elini yüzünü, bazen de kalbini ve beynini yıkaması gerekiyor.
Hayat; aktığı hız olarak cimri, verdiği haz olarak cömert olsun istiyoruz hep. Aksi halde mutsuz oluyoruz?!
Güzellikler için şükretmiyor, çirkinlikler için ise bolca küfrediyoruz.
Olumsuz her şey için hayatı suçluyoruz da, olumlu ve harika şeyler için aynı hayata bir teşekkürü çok görüyoruz.
E, ne de olsa ‘insan’ız?
Hayat herkese eşit davranmıyor. Hepimize farklı saatler sunuyor.
Herkese ayrı dilden konuşuyor.
Kimseyi kimseye benzetmiyor.
Hayat devam ediyor…
Herkese ayrı bir kader yazmaya devam ediyor.
Ve
İnsan kendine sormadan edemiyor?!
‘Neden?’
Hayat devam ediyor ve her bir insan hayatın getirdiklerini farklı farklı yaşıyor, değil mi?.
Kiminin cenazesi, kiminin hastalığı, birinin borcu harcı, öbürünün çoluğu çocuğu ve bir yığın derdi var.
Kimi saçını başını yaptırıyor, kimi saçını başını yoluyor…
Kimi sofrasını donatıyor, kimi o sofraya bir tanecik ekmek koyamıyor…
Kimi ülke / şehir geziyor, kimi doktor doktor geziyor…
Kimi sefasını arıyor, kimi şifasını arıyor…
Kimi görüntüsüyle ateş ediyor, kiminin ocağına ateş düşüyor…
Fakat
Ateş sadece ve illaki düştüğü yeri yakıyor.
Çoğu kimse diğerinin halinden anlamıyor, anlayamıyor.
Empati yapamıyor. Gerçi empati yapabilenin de elinden bir şey gelmiyor ama en azından kusmuyor, efendice susuyor!
Etrafımızda kimler olursa olsun, bu hayatta yalnızız.
Derdimizi tasamızı da, gönlümüzdeki yasımızı da bir başımıza yaşıyoruz.
Kendi dört duvarımızda, sessiz odamızda, tuzlu göz yaşımızda yaşıyoruz kendi adımıza.
En yakınımızdaki de, en uzağımızdaki de bir yere kadar ortak olabiliyor acımıza, sevincimize.
Bu yüzden;
Kimseden bir şey beklemeden, derdimize dert eklemeden yaşamalıyız her bir şeyi. Böylece daha az incinir, kırılırız.