Nedir bu sarmaşık?
Hayat doğum ile ölüm arasında bir kervan. Yolculuk uzun bir o kadar da kısa. İlerledikçe geriye dönen tek canlı da insan. Sizleri de biraz benim öyküm de seyahat ettirmek isterim. Kendime sarmaşıklı duvarlar oluşturdum. Tohumunu attığın yerlerde filiz olan her şeyden korktuğun kadar da tutun derdi dedem. Sarmaşık zehirli bir bitki ve benimde sarmaşığım yıllardır kanatır içimi. İnsan kendine duvarlar oluşturur. Fark etmeden de o hissin esiri olur.
Turnam selam götürdün mü? Bilmem, ama o his büyüdü .Ben aynı şiirin farklı ezgisi olmaktan yoruldum turnam. Hazan geçti bahar geldi. Ya bize uğrar mı bu bahar? Gözlerini kapattığında gözkapaklarının ardında oturmuş seni izliyor hissi veriyorsa bu sevda daha ne kadar duracaksın buralarda.
Doğru zaman artık gelemez misin? Yoksa ölümün kokusunu hissediyorum burnumun ucunda. Tüm ihtimalleri de yok ettim. Senin kokunu merak ediyorum mesela bir serçe olup gelsem konsam omzuna, sevemez miydin kara gözlerinin ardında. Ruhum eş sana bu sende derin bir yara. Savruldum ruhuna tutmak istemiyorum duvarlarımda. Ürkek yüreğim tutuldu işte sana. Geriye dönmek değil tutunduğun sarmaşıkların peşinden gelmektir bu yolculuk. Davet ediyorum duvarlarımın ardındaki nergis bahçesine. Söylenmeyen sözlerin, gizemli bakışının, içindeki tomurcukların bende tutunacağını bildiğimden yazıyorum. Özlüyorum iki dudağının arasından çıkan tümceleri.
Başlamayan bir hikayenin rüyalarını süsleyen sarmaşığı değil, avcumun içi gibi bildiğim kalbinin çiçeklendiğini görmek istiyorum.