Yıldızlar doğar, yaşar, ölürler ve her yıldızın ölümü aynı değildir. Bazıları büyük patlamalarla yaşamlarına son verir ve fırlattıkları her atom, her toz zerresi evreni, bildiğimiz her şeyi ve bizleri var eder.
Evet, yıldızlar da ölür.
Yıldızın ölüm şeklini ve sonrasını onun büyüklüğü, yani kütlesi belirler. Bazıları sessizce ölüp evrenin derinliklerine savrulurken, bazıları büyük patlamalarla hayatlarına son verir ve bazıları da büyük dipsiz mezarlara kendilerini gömerler.
Ancak yıldızlar kolay ölmez.
Evrendeki tüm yıldızlar, temel yakıtı hidrojen olan birer termonükleer reaktördür. Bu devasa reaktörlerde hidrojen atomlarının çekirdekleri yüksek sıcaklıklarda birleşerek helyum çekirdeklerine dönüşür ve her reaksiyonda büyük bir enerji açığa çıkar. Bu reaksiyonlar hidrojen tükenene kadar sürer ve helyum çekirdeklerinin birleşmesi ile devam eder. Bu süreçten sonra kütle büyüklüklerine göre yıldızları farklı bir son ya da farklı bir gelecek beklemektedir.
Bizim güneşimiz de bir gün ölecek
Bundan 4,5 milyar yıl sonra güneşimizin merkezinde hidrojen tükenmiş olacak. Helyuma dönüşmüş çekirdeklerin birleşmesi ile doğan yeni ve daha ağır elementler (karbon ve oksijen) yerçekimi tarafından merkeze çekilecek, sıcak gaz kütlesi dışarıya doğru genişlerken Güneş’imiz bir “Kırmızıl Dev”e dönüşecek. Gezegenler, genişleyen bu kavurucu ısı dalgası içinde kalıp yok olacaklar ve yerküremiz de bu yokoluşu yaşayacak.
Birkaç milyar yıl daha sonra bu kızgın gaz kütlesi dağılarak geride bir “beyaz cüce” bırakacak. Beyaz cüceler, yıldızın yaşamının son evresindeki soğuk ve donuk yıldızlar olarak tanımlanır. Ve hala sıcaktırlar. Birkaç milyar yıl sonra kalan tüm enerjisini de yitirerek siyah bir cüceye dönüşürler.
Ve sonunda bir siyah cüceye dönüşen Güneş’imiz evrenin sonsuz büyüklüğü içinde artık donuk, tek başına ve yalnızdır.