Bir şeyler hissediyorum ama ne hissettiğimi bilmiyorum. Üzüntü, kızgınlık, kırgınlık, pişmanlık sanırım hepsini taşıyorum. Hepimiz böyle değil miyiz zaten?
Bu küçük ve kısa dünya da üzüldüğümüze değer mi? Üzüntülerimizle günlerimizi kırgın, yorgun, mutsuz yaşamaya değer mi? Gülelim her yere her şeye gülelim. Gülücüklerimizi paylaşalım, insanları güldürelim, eğlenelim, eğlendirelim. Bir şeyleri kafaya takmadan yaşasak ne olur ki? Yapamayız değil mi kafaya takmadan yapamayız hep o bilinç altımızda bir şeyler konuşur durur. Susturamayız onu biz sus dedikçe o daha çok konuşur farkına bile varamayız. Bir bakmışız müzik bitmiş, kitap bitmiş ama o kafamızdaki düşünceler bitmemiş, susmamış. Kafamızı boşaltmak için kaçmıyor muyuz o dört duvar arasından, oraya buraya koşmuyor muyuz sırf o düşünceler sussun diye ama öyle mi oluyor? Tabi ki hayır. Tanımadığımız birini karşımıza alıp saatlerce her şeyi anlatmak isteyip sonra aman deyip boş veriyoruz. Neden peki? kendimizi daha çok yormak için mi?
Ben artık yetişemiyorum. Sağa gitsem sol eksik kalıyor sola gitsem sağ eksik kalıyor. Ben hayata da size de yetişemiyorum artık. Bir yanım bırakma sende koş onların yanına diyor. Diğer yanım yetişeceksin de ne olacak diyor. Ben artık durup bir köşede dinlenmek istiyorum.