Bu sefer, dizleri kanarcasına kalbi kırıldığında ağlayan, yeşil gözlü küçük kızın hikayesini anlatacağım sizlere.
Hayatını çevreleyen duvarlar hayal kırıklığı, üzüntü, azıcık mutluluk, bolca umut ve tereddütlü bir sevgiyle örülü olan, bedeni büyümüş ama ruhu, aklı çocukluğunda takılı kalmış, seçimlerini hala büyük umutlarla ve kalbini acıtacak kadar çokça kararsızlıkla alan çocuğun hikayesi…
Tüm hayatı boyunca yalnızlık işlenmişti ilmek ilmek ruhuna… Tutunduğu, güvendiği bütün dallar kırılmış ellerine batmıştı. En güvendiği, canını bile teslim edebileceği insanlar bile yalnız olduğunu haykırmışlardı suratına ve her seferin de bir kez daha küçüklüğüne geri dönmüştü, karşılarına ufacık bir çocuk olarak dikilmişti.
Bu kız kendini korumak için kurallarla çevrelemişti hayatını. Belki bu kuralları koruyamamıştı onu düşmekten, yara almaktan… ama o hep yeniden ayağa kalkmasını bilmişti. Şimdi ise büyük bir kaza sonucu tüm bedeni sargıya alınmışcasına ruhunu örtüyordu yaraları. Bu yüzdendi ya sahip olduğu tüm o güzel şeyler görünmüyordu kimselere. Belki de sahip olduklarını yaralarının altına saklamaktı onun tercihi. Görenlerin yok etmesinden korkmuştu, kim bilir? Yok ederlerdi de zaten, farkındaydı. En mutlu anını her seferinde kursağında bıraktıkları gibi sahip olduklarını da yok ederlerdi.
Daha ufacıkken büyümek zorunda kalan, sinesine çekilmeye itilen, kalbi kırıklıklarla dolu olan yeşil gözlü küçük kızın hikayesi bu!