YERYÜZÜ DEMOKRASİSİ
Pek çok insan için demokrasi, liderler için belirli periyotlarla oy kullanmaktır. Bu liderler sırtlarını dönüp ‘Savaş istemiyor olabilirsiniz, ben yine de savaşa girerim. GDO’ları istemeyebilirsiniz, ben sizi yine de GDO’larla zorla beslerim. Eğitim sisteminin özelleştirilmesini istemeyebilirsiniz, ben yine de özelleştiririm” derler. Bu demokrasi halkı temsil etmez veya halka ilham vermez.(91)
Demokrasi ilkesi halkla iç içedir. Halkın seçtiği temsilcilerin insanlara karşı sorumlu olması ve halkın istediği şekilde seçilenlerin farklı seçimlerle kaldırılması gibi unsurlar insanlar için en doğru yönetim şeklinin bu olduğu düşüncesini oluşturmuştur.
Halk, yönetim konusunda en önem verdikleri şeylerden bir tanesi ‘insan haklarıdır.” Yaşadığı ülkenin devlet sisteminin, kendisine ait olan haklara, özgürlüklerine, yaşam standartların, can güvenliğine sahip çıkmasını ister. Ki devletin görevi de budur.
İnsan haklarından bahsetmek istenilen şey ’tüm” insanların sadece insan olmakla sahip olduğu temel hak ve özgürlüklerdir. İnsan hakları ırk, ulus, etnik köken ,din, dil, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu gibi hakları kullanmakta herkes eşittir. İnsan hakları tüm insanların hak açısından eşit olduğu düşüncesine dayanır. İnsan hakları seçim yapma özgürlüğü sunar. BU ÖZGÜRLÜKLER BAŞKALARININ HAKLARINA SAYGILI OLMAK VE ÇİĞNEMEME ZORUNLULUĞU İLE DENGELENMEKTEDİR. Özgürlük ilkesinden ne anladığımızda çok önemlidir. Jan Jak Roussou’nun dediği gibi ‘Özgürlük bir insanın her istediğini yapması değildir. İstemediği eylemleri yapmak zorunda bırakılmamasıdır.” Yani işin içine SAYGI giriyor. İşte bu gibi felsefeleri koruyup, sürdürülebilir hale getirecek olan şey ‘YERYÜZÜ DEMOKRASİSİ’DİR.”
Yukarıda da belirtildiği gibi demokrasi en çok rağbet gören yönetim şeklidir ama aynı zamanda en zor olanıdır. Çünkü ideolojisinden dolayı manipüle edilmeye, sömürülmeye, harcanmaya çok yatkındır. Bunlara ortak mülklerin çevrilmesi, şirket küreselleşmesi, fikri özgürlük adı altında hakkı olmadığı halde doğaya ait olan nimetlerin patentlerinin alınması, çiftçilerin ölümüne sebep olan emek hırsızlıkları, ülke sömürüleri vb. örnek gösterilebilir. Bu ve buna benzer üzücü olaylar karşısında Yeryüzü Demokrasisi haksızlığa uğrayanın yüreğine su serpen, dünyayı battığı yerden çıkaran, dünyayı sürdürülebilir kılan tek çaredir.
Şirket küreselleşmesi ve ortak mülklerin çevrilmesi bu iki konu hemen hemen aynıdır. İkisi de sömürüdür, ikisi de güçsüzün elinden ekmeğini, emeğini çalmaktır. Mesela Hindistan dünyanın tekstil fabrikası konumundayken Britanyalıların ilk önce Hindistan’a ait olan bu sanayiyi yok edip sonra kendilerininkini kurmuşlardır. ÖRNEK: Britanya tekstil sanayisi Hindistan’dan düz beyaz pamuklu Amerikan bezi ithal edilerek kuruldu. Ardından Hindistandaki yöntem, süreç ve baskıları taklit ederek Amerikan bezi sanayisi gelişti. 1845 e gelindiğinde artık işler değişmişti ve tekstil ticareti İngiltere’nin elindeydi. (47)
Bu bir sömürüdür. Buna Pazar ekonomisi de diyebiliriz. Pazar ekonomisi dünya üzerindeki kaynakların kime ait olduğunun idrak edilmesinde değişim oluşturur. Mesela tüm dünyaya ait olan ve insanların yaşamlarını devam ettirmesinde önemli rol oynayan biyoçeşitlilik ve su, Pazar ekonomisinin içine atılmıştır. Şirket küreselleşmesi bunu ticari olarak düşünür ama biyoçeşitlilik ve su herhangi birine veya bir şeye ait değildir. Tüm insanların, türlerin ortak malıdır.
Ayrıca şirket küreselleşmesi yaptıklarını halka çok iyi dayatır. Sanki sömürü gerçekleştirmemiş gibi ortaya çıkan problemleri görmezden gelir. Mesela sanayileşme Güney ülkelerine ‘kalkınma’ olarak getirilmişti. (Öyle vaat edildi) ama daha çok açlık ve sefalet getirdi. Küreselleşme, insanlara herkesi bir çatı altında toplayan ortam oluşturarak barışı ve refahı getireceği vaat edilmişti. Küreselleşme denilince akla gelen ve olması gereken şey budur ve öyle de olmalıdır. Ama öyle olmadığı ortada. Yaşanan savaşlar, açlık, sefalet bunun birer kanıtıdır.
Şirket küreselleşmesi insanlara dayatılmıştır. Herkesin bunun bir parçası olması istenir ve istediklerine ulaşırlar. İnsanlar buna çok çabuk boyun eğiyor. Böyle olmaması gerekir. İnsanların gelebildikleri kadar karşı gelmeleri gerekir. Çünkü halkın üzerinde bir güç yoktur. Belki çok zor olacaktır ne de olsa alışılagelmiş düzene isyan etme söz konusu ama hiçbir zaman boyun eğmemek gerekir. Tıpkı Koreli çiftçi Lee’nin neo-liberal küreselleşmeye karşı çıkması gibi. Dünyayı yöneten örgütlerin yaptığı haksızlıkları duyurabilmek için kendi canından vazgeçmesi gibi.
YERYÜZÜ DEMOKRASİSİNİN İLKELERİ
1-Tüm türlerin, halkların ve kültürlerin kendilerine has değerleri vardır.
2-Yeryüzü topluluğu tüm yaşamın demokrasisidir.
3-doğadaki çeşitlilik ve kültürel çeşitlilik savunulmalıdır.
4-İdame tüm canlıların doğal hakkıdır.
5-Yeryüzü demokrasisi, yaşayan ekonomilere ve ekonomik demokrasiye dayanır.
6-Yaşayan ekonomiler yerel ekonomiler üzerine inşa edilir.
7-Yeryüzü demokrasisi yaşayan bir demokrasidir.
8-Yeryüzü demokrasisi yaşayan kültüre dayanır.
9-Yaşayan kültürler yaşamı besler.
10-Yeryüzü demokrasisi barışı, ihtimam ve şefkati küreselleştirir.
1- Her topluluğun kendilerine ait değerleri vardır. Herhangi bir kültürün diğer kültürlere üstünlüğü söz konusu olamaz. Herhangi bir kültür diğer kültürün hakkını gasp edemez.
2- Bu dünya hepimizin ortak malıdır. Sürekli kendi refahımızı önemseyip başkalarının yaşam alanlarına tecavüz edemeyiz.
3- Biyolojik ve kültürel çeşitliliği savunmak zorundayız çünkü yaşamlarımıza devam edebilmek için biyolojik ve kültürel çeşitlilik şarttır.
4- İdame tüm canlıların en ilkel haklarıdır. Gıda, su, barınmak, yaşam standartları vs. gibi konular tüm canlıların en doğal hakkıdır. Bu kaynakların çevrilmesi söz konusu olamaz çünkü dünyanın ortak mallarıdır. Bunlar yaşama hakkıdır. Hiçbir şirket tarafından patentlenemez.
5- Yeryüzü demokrasisi ekonomik demokrasileri korur ve destekler. İnsanların rızık ve ihtiyaçlarını korur. Hiçbir insana vazgeçilebilir olarak bakmaz. Doğayı ve insanları korur.
6- Yaşayan ekonomiler doğal kaynakların korunmasını, rızkların doğru dağıtılmasını, daha bereketli gıdaların üretilmesini yerellikle bağdaştırır. Ekonominin yerel olmasını ister. Küresel olandan kopmayıp yerel olan ekonomiyi destekler.
7- Yaşayan demokrasiler insanlara, gıdaya, suya yerel sistemlerde alınan kararları etkiler çünkü yeryüzü demokrasisi yaşamın demokrasisidir.
8- Kültürlerin barışı desteklemesi gerekir. İllegal olarak tabir edilecek kültürler de vardır. Yeryüzü demokrasisi bu tür kültürleri desteklemez. Saygıyı ve barışı savunan kültürleri destekler çünkü kültürler yaşamın devamlılığının sağlanmasında önemli bir faktördür.
9- Yaşayan kültürler tüm canlılara saygı duyulması hassasiyetine dayanır. Belki klişe olabilir ama yeryüzü demokrasisinin en temel ilkesi saygıdır. Yaşayan kültürler yaşama hizmet eder.
10- Yeryüzü demokrasisi insanlar arasında oluşan kin, nefret, rekabet gibi olumsuz temel duyguları bastırarak yerine iyiliği, şefkati ve işbirliği içinde yaşayan insanları oluşturur adaleti sürdürülebilir kılar.
LYKKE
Mutluluk isteklere ulaşma durumudur. Duygusal bir yeterlik halidir. Mutlu olmak çoğu zaman beklentiler ile ilgilidir. Her insan mutluluğu kendi ölçüleriyle belirler. Mutluluk kişiseldir ve çoğunlukla hayattan beklentiler ile ilgilidir.
Mutlu olmak için kendimizden başkasına ihtiyacımız yoktur. Yetinmeyi öğrenmekten başka bir şey öğrenmemiz gerekmiyor. Mutlu olmak için başkalarına bakmayı bırakıp kendimizi fark etmemiz ve yetinmemiz gerekiyor. Başkalarına göre yaşama hastalığından kurtulabilirsek mutluluğun her zaman bizimle olduğunu görebiliriz.
Schopenhaver mutluluğun doyum sağlanan bir şey olduğunu söylemiştir. İnsan istedikçe ister ve her doyum yeni bir isteğe yol açar. Lykke kitabında da böyle anlatılır. İnsan kendine bir hedef belirler, bu hedefe ulaşınca mutluluk yaşar. Daha sonrasında kendine yeni bir hedef belirler. Çünkü bir önceki hedefine ulaştığı için mutlu olmuştur. İştah ve bencillik engellenmedikçe mutlu olunmaz. Aslında acı ve mutsuzluk isteklerle birlikte gelir.
MUTLULUK NASIL ÖLÇÜLÜR
Mutluluk öznel bir duygudur. Mutlu olup olmadığımıza karar verecek en doğru kişi biziz. Bir olay veya durum karşısında bir şey hissederiz ve daha sonrasında neden böyle düşündüğümüzü anlamaya çalışırız. Bence yakın bir arkadaşımızın veya herhangi birinin ekonomik durumunun bizden daha iyi olması, daha iyi bir hayat yaşaması, daha güzel bir telefonunun olması gibi durumlarda kendimizi rahatsız hissetmiyorsak, mutluysak doğru olanı yapıyoruz demektir. Ama bu durum herkes için geçerli değil. Bir kısım insan da tam tersi olarak düşünebilir. Böyle olduğu için mutluluk ölçülebilir bir kavramdır. Eğer ölçülmeseydi Danimarka dünyanın en mutlu ülkesi olarak seçilmezdi. Mutsuz olmalarına sebep olacak durumlara rağmen.(dünyanın en çok vergi veren ülkesi olması) veya mutluluk bakanlığı bulunmazdı. Mutluluk üzerinde çalışmalar yapan bu kadar kuruluş bulunmazdı.
Birlik olma hali mutluluk hissini arttırıcı bir unsurdur. Çünkü insan, fıtratı gereği diğer insanlarla beraber olmak ister. Aslında kişisel meselelerimizi konuşabildiğimiz ne kadar çok insan varsa o kadar mutlu oluruz. Yani yalnızlık mutluluğa iyi gelmiyor. Aristo’nun da dediği gibi “insan sosyal bir hayvandır.” İnsanların temel ihtiyaçlarının arkasında sevgi ve ait olma ihtiyacı vardır.
Mutluluğun daha büyük bir arabaya sahip olmaktan değil büyük bir topluluğun parçası ve bir işte birlikte olduğumuzu bilmekten doğduğunu bilmemiz gerekir.
En mutlu ülkeler güçlü topluluk hislerine, en mutlu insanlar ihtiyaç duyduklarında güvenebilecekleri birilerine sahip olanlardır. Danimarkalıların sadece dünyanın en mutlu insanları değil, aynı zamanda dostları ve aileleriyle en sık bir araya gelen ve düşmeleri halinde arkadaşlarının onları tutup kaldıracağına güvenen insanlar olmaları tesadüf değildir.(38) Bu gibi bağlılıkların diğer Avrupa ülkelerinde değil de kendi ülkemizde daha fazla yaşandığını düşünmek bizim hatamızdır.
Danimarka’nın diğer ülkelere nazaran daha iyi topluluk oluşturduklarının kanıtı
1- Sokağınız ya da binanız için bir rekabet oluşturun
2- Bir kitap değiş tokuş dolabı oluşturun
3- Yumuşak kenarları kullanın (ön bahçe, veranda)
4- Ortak bir bahçe oluşturun
5- Bir alet başlatma programı başlatın
Bu gibi örneklerde olduğu gibi insanlar ortak alan oluşturmak için, birbirleriyle kaynaşmak için, birbirlerine yardım edebilmek için çaba sarf ediyorlar. Bu da mutluluğa etki ediyor.
Dünyanın birçok yerinde insanların tamamı olmasa da çoğu mutluluk ile parayı birbirine bağdaştırıp, paranın mutluluğa etkisinin oldukça fazla olduğunu söylerler. Diğerleri ise biraz daha fazla paranın mutluluklarını arttıracaklarına ve kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayacağına inanmaktadır.
Para ile mutluluk kazanmaya çalışmak insanları beklediklerinden uzaklaştırmaktadır. Para kazanarak daha mutlu olmayı isteyen biri daha çok çalışmak zorunda kalır. Kazandığı parayı harcayacak ve hayat kalitesini yükseltecek etkinliklere katılmak için yeterli zamanı bulamayacaktır. Çünkü gelecek zaman ve şimdiki yaşadığımız zaman (an) birbirlerinden çok farklıdır. Bizim yapmamız gereken şey geleceği planlayarak anın tadını çıkarmaktır.
Bu demek değildir ki zenginlik mutluluk getirmez. Ama mutluluğu sadece zenginlikle, parayla açıklamak yanlış olur. Amerika’nın refah seviyesinin Danimarka’dan daha yüksek seviyede olup mutlulukta ise geri kalmasını örnek verebiliriz.
Danimarka da ortalama gelir yılda 39.000 avrodur. Ortalama bir Danimarkalı yüzde 45 civarı bir gelir vergisi öder. Yılda 61.000 avrodan daha fazla kazanırsanız buna ek bir vergi eklenir ve oran bu eşiği de aşarak yüzde 52 ye çıkar. Ancak ben Danimarkalıların yüksek vergilere rağmen değil, yüksek vergiler sayesinde mutlu olduğuna inanıyorum.(42)
Bütün mesele mutluluğun daha büyük bir arabadan değil, sevdiğimiz birinin ihtiyaç duyduğu anda destek göreceğini bilmekten doğduğunu anlamaktır.
Sağlık ve mutluluk doğru orantılıdır. Bir ülkenin sağlık düzeyi hangi seviyedeyse mutluluk düzeyi de aynı düzey cıvarındadır. Bu bağlamda zenginlik kavramıyla aralarında farklılıklar bulunur. Dünyadaki sağlık sistemi kötü olan ülkelerin mutlu olmadıklarını görüyoruz. Örneğin Afrika ülkelerinde yetersiz sağlık sistemi nedeniyle bebek ölümleri ve ortalama ömrün kısa olması gibi. Danimarka dünyanın en çok alkol ve tütün tüketen ülkelerinden biri olmasına rağmen bu açığı yaptıkları egzersizlere ve tükettiği besinlerle kapatmaktadırlar. Üstelik egzersiz yapabilmek için spor salonlarını kullanmak yerine düzenli olarak bisiklet kullanırlar.
Danimarka’nın çoğu sokaklarında bisiklet görmek olasıdır. Çünkü insanlar işe giderken, okula giderken özel araç veya toplu taşıma yerine bisiklet kullanırlar. Yedi yaşındaki herhangi bir çocuk da bisiklet kullanır, kırk yaşındaki devletin siyasetçisi de işe giderken bisiklet kullanır.
Ayrıca yedi yaşındaki çocuğun okula bisikletle gitmesi o ülkedeki güven düzeyinin yüksek olduğunu kanıtlar. Kırk yaşındaki siyasetçinin işe bisikletle gitmesi adalet ve eşitlik düzeyinin ne kadar yüksek olduğunu kanıtlar. Bir annenin bebeğini dışarıda bırakıp rahat bir şekilde mağaza da alışveriş yapması gibi örnekler o toplumun güven düzeyi hakkında bilgi verir
Güven ve eşitliğin mutluluk üzerine etkisine bir de bu yönden bakabiliriz.