Bir film sanat eseri olduğu kadar ticari bir özellikte taşıyor. Evet, bunu her kim söyleyecek olursa olsun, saygı duyarım. Ayrıca bu ifadeye içtenlikle katılıyorum. Ama insanların, kolektif olarak oturtulmaya çalışılan bir konsept var. Ve konsept insanlar, istemeden de olsa bu konsepte uyum sağlamış ve giderekten bağımlısı olmuştur.
Sinema filmlerimizde gişe yapan filmlerin çoğuna baktığımızda ortak noktalarını bulmak çok zor olmuyor. Tüm filmler ortak bir hikaye paralelinde, bir birinden bazı noktalarda ayrılan yan hikayeciklerden oluşmaktadır. Anlatmak istediğim, o kadar çok benzeşiyoruz ki, gişe yapmak isteyen insanlar, yaptıkları analizlerle basit konularda ve sanat içermeyen üretimlerle karşımıza çıkıyor. Öyle belirginleşmiş ki bu yönelimimiz, yurt dışı endeksli ama bize yapılan yapımlara bile sirayet edip, profesyonellik anlayışları minimize oluyor.
En son Netflix yapımcılığında çekilen, Rise Of Empires: OTTOMAN dizisinden de bu çıkarımı yapmak mümkün. Öyle k, Netflix, Türkiye pazarına ilk girdiği yapımlarda büyük reklam kampanyaları düzenlemiş, her yerde boy boy afişler düzenleyip, bir çok ülkede tanıtımını yapmışlardı. Bilakis bu son yapımda, reklamdan çok hikayenin ülke için ne kadar önemli olduklarını bildikleri ve bizi iyi analiz ettikleri için, her türlü izleneceğini biliyorlardı ya da bu varsayımda bulundular. Aynı türde olan bu tarz diziler arasında Netflix’in belki de görsel olarak en kötü yapımları arasına girebilecek bir yapım olmuş. Gayet açıktır ki, yukarıda bahsetmiş olduğum, ülkemizdeki gişe sorunsalı aslında bizim için yapılan yurt dışı destekli paketlerde bile görülebiliyor. Öyle bir hedef kitlemiz oluşturuldu ki, buna yönelik filmler seri halinde çekiliyor ve yayınlanıyor. Bütün filmleri mimiz mi öyle diyecek olacaksınız. Cevaben, tabiki değiller. Ama bilinen bir gerçekte, tekelleşen sinema endüstrisinde maalesef, bu hedef kitleye uymayan filmlerin savaşma şansı neredeyse yok. Yahut birkaç salonla idare edilmeleri istenmektedir.
Oysaki sanat, tıpkı bilim gibidir. İnsanlık için olmazsa olmaz bir süreçtir. Bilim aklın gerçekliğiyle varlığını sürdürürken, sanatta aklın soyutluğuyla varlığını gerçekleştirmektedir. Bilimde bilinmezliğin peşindeyken, sanatta bu bilinmezliğin peşindedir. Anlatmak istediğim, hedef kitle değişmediği sürece, basit, zorlama, iki üç espri ve ağırlıklı olarak saçma karakterlerin oluşturulduğu, toplumla ilgisi olmayan hikayelerle, bu filmleri gerçek dünyadan bir kurtuluş süreci olarak tanımlayacağız ve böyle “göz kanatan” filmleri izlemeye maalesef devam edeceğiz…