BÜYÜDÜĞÜMÜZÜ HİSSETTİREN ANLAR:
Sanırım bir sendrom oluyor bu, bir gün bir sokaktan geçerken, top oynayan gençleri görüp onları seyre daldığımız esnada topun birden bize doğru geldiğini fark ettiğimizde içten içe kendimizi bir çocuk gibi hissediyoruz, tabi oradaki çocuklardan birinin “Abi/Abla topu atar mısın” dediğini duyduğumuzda, gerçekten büyüme sendromuyla karşı karşıya kalıyoruz ne yazık ki.
Aslında düşününce bu pekte kötü bir durum değil, sonuçta büyümek demek, istediğimiz kadar para harcayabiliriz, eve geç saatte gelebiliriz, özgürce bir şehirden diğerine gidebiliriz demek.
Yerseniz tabi. Bizim ülkemizde bir gencin ailesinin gözünde büyümesi, neredeyse imkansızdır, yaşı kaç olursa olsun çoğu aileler çocuklarını kontrol etmek, üzerlerinde baskınlık kurmak isteler keza çoğu aile de bu baskınlığı sağlayabilir. Ancak bundan daha önemli olan bir şey var ki o da anne babadan önce, bireyin kendisini küçük hissetmek istemesidir.
TEKRAR ÇOCUK OLSAK:
Düşünün bir, hala çocuk olsanız, her şey ne kadar tatlı olurdu değil mi? Yıl 2022 ve ufaktan veda etmek de üzereyiz aslında mevcut yıla, bir sürü yeni teknolojik ürün, oyuncak, oyun söz konusu ki bu çağlarda çocuk olanlara ben içten içe biraz olsun imrenmekteyim, sebebi bariz, açıklama istemez. Hatta tek kelime yeterli olacaktır;
İmkan.
Evet ben doksanlar çocuğu değilim, 2000’ler çocuğuyum, teknolojinin birden seviye atlayışına resmen tanık oldum desem de yeridir. Benim çocukluğumda oyuncakların gerek kalitesi gerek fiyatı çok daha farklıydı. İlgimi de aşırı derecede cezbediyordu bu oyuncaklar, zira kaç yılına geldik ama ben halen daha oyuncakları çok sevmekte, arada karşı koyamayacağım türlere denk geldikçe de satın almaktayım.
Ve bu huyumun da öyle kolay kolay değişeceğini düşünmüyorum açıkçası. Aranızda vardır halen daha yaşı başını alıp gidiyor olsa bile oyuncak sevdasını bırakamayanlar. Çocuk ruhlu, zevklerine düşkün insanlar.
Bide günümüzde tekrar o çağlara dönebilsek, eskisi gibi her şeyin tadını çıkara çıkara, bir çocuk gibi, yarını düşünmeden eğlenebilsek, sorumluluklardan kaçabilsek, tek derdimiz favori çizgi filmimizin yayın saatini kaçırmak veyahut daha az abur cubur yemek olsa.
O yaşlarda da var aslında önemli sayılabilecek dertler, ben çok net hatırlıyorum ilkokulda olmamıza rağmen Facebook üzerinde kimin neler paylaştığını takip ettiğimizi, kim kimde ekli kim kimle mesajlaşmış konuştuğumuzu ki artı olarak o zamanın meşhur eylemlerinden birisi de kesinlikle Facebook hesabı çalmaydı, hatta benim hesabım 4. Sınıftayken çalınmış, sınıftaki karşı cinsten arkadaşlarıma abuk sabuk cinsel içerikli, hemcinslerime ise kafes dövüşü çağrısı tadında mesajlar atılmıştı.
Kimin yaptığını hiç bilmesem de o zaman ki hesap çalma furyasından ben de böyle tatsız şekilde nasibimi almıştım.
Düşününce, günümüzde İnstagram üzerinden dönen muhabbetlerin hepsi bir zamanlar Facebook üzerinden dönmekteydi.
Tabi yine de çocuktuk, 8-10 yaşlarında, kendi halinde durumlar paylaşan miniklerdik biz, eğlenceli günlerdi, beden derslerini severdik.
KAÇINILMAZ GERÇEK:
Bir gerçek ki biz o günlere bir daha asla dönemeyeceğiz, çünkü çok geç, artık büyüyoruz, gerçeklerle yüzleşmemizin zamanı geldi de geçiyor bile, bayrağı bizden önceki nesillere teslim etmeli, büyümenin acımasız gerçekliği ve omuzlara yüklediği düzinelerce sorumluluğuyla yüzleşmekten başka çaremiz yok.
Büyüyoruz, ya kuru kuru büyüyeceğiz ya da kendimize değerler katıp geleceğin Türkiyesine adımızı yazdıracağız, aksi takdirde çark sıradan dişlilerle dönmeye, yetişkinler yaşlı, gençler yetişkin, çocuklar genç ve bebekler de çocuk olmaya, anne karnındaki embriyolarsa dünyaya adapte olmak üzere gelişmeye devam ederken dünyadaki sıradan düzeyde seyir eden insanların sayısı katbekat artacak.
Elbette herkes özel, herkesten bir tane var, yaptıkları işler bakımından sıradan insan olmayı kast ediyorum.
Yoksa işin romantikliği bir yana dursun, biyolojik açıdan da bütün insanlar benzersiz yaratılıyor tek yumurta ikizleri de dahil olmak üzere.
Özel olmak veya çarka adapte olmak, bu ülkenin düzene uyacak insana da düzeni aşacak akla da ihtiyacı var, insan, denediği sürece her şeyi başarabilir derim. Denemezse de zaten hiç denememeli.
Belki de çok istersek, gerçekten çocuk kalmayı bile başarabiliriz, ebat olarak büyüsek de davranış ve neşe olarak kendimizi yeni doğmuş bir bebek gibi hissedebilir, çevremize bolca enerji saçıp, bazen de gereksiz neşemizden ötürü nefret toplayabiliriz.
YENİ ÇOCUKLARA:
Aslında ufaktan yeni çocuklara da seslenmek istiyorum ben;
Günümüzün teknolojilerinin size çok tatlı geldiğinin ve ağızınızı sulandırdığının farkındayım, yine de siz bu teknolojilere kendinizi bağlamayın, dışarıda inanın bana çok güzel bir hayat var, en basiti her bakkalda farklı tip abur cubur bulunuyor bilindik markaların haricinde. Onları keşfedebilirsiniz, Miço adında çok sevdiğim bir çocuk dergisi var ben küçükken harçlığımın çoğunu ona verirdim, çok eğlenebilirsiniz ya da bilime merakınız varsa eğer Bilim Çocuk da tam sizin için biçilmiş kaftandır hiç şüphesiz.
Tadını çıkarın çocukluğunuzun, bizim neslimiz çıkardı, siz de çıkarın, bırakın şu tabletleri telefonları bir kenara, kalkın bilgisayarın başından, dışarıda neler olup bittiğini bir kontrol edin, çok eğleneceksiniz yahu, bir sürü yeni arkadaş edineceksiniz. Kaçmayın dış dünyadan, önünüzde daha teknolojiyi doya doya keşfedeceğiniz uzun bir ömür var nasılsa.
Şimdilik oyuna bir ara verin de hazır sonbahar da gelmişken giyin hırkanızı gidin bir parka serin serin oturun arkadaşlarınıza, bu dediklerimi sadece ilk ve orta okullu çocuklar için demiyorum, bazı liseye giden gençlerin de bazen ihtiyacı olan işte tam olarak bu “Ben büyüdüm” tavrından uzaklaşıp halen daha çocukmuş gibi hareketler yapabilmeli insan.
ZAMANIN HER ŞEYİ YAŞATMASI DİLEĞİYLE:
İlkokulun tatlı heyecanını da ortaokulun gruplara ayrılma şokunu da lisenin aykırılığını da üniversitenin özgürlüğünü de. Kısaca zamanın size bir çocuktan, yetişkinliğe her şeyi yaşatması dileğiyle.
İçinizdeki öğrenme ve keşif duygusunu asla ama asla yitirmediğiniz, kendinizden çekinmediğiniz, doya doya hayatın her imkanından faydalandığınız bir gelecek diliyorum hepinize.
Nice çocukluklara, güzelce büyümelere ve doğru insanla yaşlanmaya. Daha yapacak çok işimiz var. Elma şekeri yiyerek başlasak nasıl olur mesela?