“Temmuzun 4’ü”diyerek anlatmaya başladı annem.
“Yazın ortasında hiç yağmur yağar mı? Öyle bir yağmur yağıyordu ki, ortalığı sel götürüyordu. Sancılarım giderek çoğalıyordu. Babanı uyandırdım. Genelde öğleden önce uyanmayan insan o gün senin için sabahın 3′ ünde kalktı. Arabayı hazırladı. Dışarıda bardaktan boşalırcasına yağan yağmur sanki son baharmış gibiydi. Önceki gün sıcaktan kavuran güneş şimdi nerde? On beş dakikalık mesafede olan hastaneye giden yol bu gün kilitti. Sancıdan duramaz hale gelmiştim.” durdu ve sigarasından bir nefes çekti.
“Baban kendimi sıkmamam için kolunu sıkmamı söyledi. Aşırı sancım olduğundan ne kadar sıktığımı fark edememiştim. Canı çok yanmış olmalı.” gülümsedi iki yanağı içine göçen gamzeleri gülümsemesine daha da güzellik katıyordu sanki.
“Trafikte sıkışı kalmıştık. Kimse ilerlemiyordu. Baban dayanamadı, arabadan indi ve beni sırtına aldı. hastaneyle aramızda nerden baksan 1km var gibiydi. Hastaneye vardık. Yağmur yağmaya devam ediyordu, hızını hiç kesmeden. Saatlerce sancı çektim. En sonunda doğuma aldılar beni. Doğum bittikten sonra hemşire seni kucağıma verdi. Sana dokunamadım. Korktum da diyebiliriz.” sigarasından bir nefes daha çekip küllüğe söndürdü.
“Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur, yerini alev topu gibi açan güneşe bıraktı. O gün belli etmiştin ne kadar savaşçı bir kız olduğunu. İnanır mısın o gün senden başka kız çocuğu yoktu hastanede.” Şaşırdım koca hastanede sadece ben mi vardım kız olarak.
“Sıra ismini karar vermeye geldi. “Baban anneannemin ismi olsun” dedi. Ben ise kabul etmedim. O kadar sancıyı çekmişim tek başına mı karar verecek.” duraksadı. “Bir an düşündüm ve yazın ortasında yağan yağmur… İsminin Yağmur olmasına karar verdim. İşte böyle kızım zor bir gündü, lakin her zor şeyin sonunda bir güzellik gizlidir.” sözünü bitirdi…