Kürşad, Türk Milletinin Çine karşı ayaklanmasının lideridir. Çin sömürgesinden bıkan Kürşad, Çin İmparatorunun bazen tebdil-i kıyafet dışarı çıktığını duymuş, etrafına 40 çeri toplayıp imparatoru kaçırmayı düşünmüştür. Planını uygulayacağı gün çok yağmur yağdığı için imparator sarayda kalmıştır. Ama kürşad planından vazgeçmemiş ve sarayı basmıştır. Kahraman çerilerin her biri şehit düşmüştür ama saraya muhteşem bir korku yayılmıştır. Öyle ki Kürşad’ın ruhunun bazen sarayda dolandığı söylentisi çıkmıştır. Bu korkuyla imparator esir Türkleri bırakmıştır.
Ama bu yazımda asıl bahsetmek istediğim şey Kürşad ve 40 çerisi değil. Biz böyle binlerce yiğit yetiştirip destanlar yazdık ve bütün dünyanın yazdığımız destanlardan haberi var zaten. Benim bahsetmek istediğim tüm dünyanın gözüne pembe perdeler çekip Çin’in Uygur Türklerine yaptığı katliamı görmezden gelmesi.
BBC’ye konuşan bir Uygur Türkü ve oradaki diğer insanlar bu katliamı anlatırken Çin bunu kabul etmeyip yaptıklarını bir eğitim programı gibi göstermeye çalışıyor. Eğitilmesi gereken Uygur Türkleri değil onları asimile etmeye çalışan çinlilerdir.
BBC’nin yayınladığı haberi biraz kısalttım. Ama haberin tamamını kesinlikle vahşeti daha iyi anlayabilmek için okumalısınız.
” Gözaltı kamplarında yaşamış kişilerden doğrudan bilgi alınması oldukça zor. Ancak BBC’ye konuşan bazı eski tutuklular ve bekçiler, kamplarda organize bir şekilde yürütülen kitlesel tecavüz, cinsel taciz ve işkence olduğunu, bunu kendilerinin yaşadığını veya gördüğinü söylüyor. Çin yönetimi ise iddiaları reddediyor.”
“Tursanay Ziyavudun, erkeklerin sürekli maske taktığını söylüyor, koronavirüs salgınının henüz başlamadığı dönemlerde bile:
“Polis üniforması değil, takım elbise giyiyorlardı. Bazen gece yarısından sonra hücrelere geliyor, istedikleri kadınları seçiyor ve hiçbir gözetim kamerasının olmadığı ‘kara oda’ adı verilen odaya götürüyorlardı.”
Tursanay Ziyavudun, kendisinin de işkence gördüğünü ve üç farklı zamanda iki-üç kişinin toplu tecavüzüne uğradığını söylüyor.
“Çin’in basın mensuplarına uyguladığı kısıtlamalar nedeniyle bu iddiaları doğrulatmak mümkün değil. Fakat Ziyavudun’un Sincan’daki kamplarla ilgili anlatımları, BBC’nin incelediği uydu görüntüleriyle örtüşüyor. Ayrıca kamptaki yaşam, tacizlerin şekliyle ilgili anlatımları da diğer eski tutukluların ifadeleriyle paralellik gösteriyor.”
“Ziyavudun ise gece hücrelerinden alıp götürülen bazı kadınların ise hiç dönmediğini, dönenlerin ise odada olup bitenleri anlatmamaları yönünde tehdit edildiklerini anlatıyor.”
“Mayıs 2018’de ise kendisi ve 20’li yaşlarda başka bir kadın hücreden alınmış, farklı odalarda maskeli Çinli erkeklere teslim edilmişler.”
“Daha sonra kendisini “karanlık odaya” almışlar. “Elektrikli bir çubuk vardı. Ne olduğunu bilmiyordum. Genital kanalıma itip elektrik şokuyla işkence ettiler.”
“Bir gün Çinli kamp bekçilerinden birine “Tecavüzle ilgili korkunç şeyler duyuyorum, senin bilgin var mı?” diye sorduğunda, bekçi, “Tecavüz kültürü gelişti. Toplu tecavüz oluyor ve Çin polisi tecavüzün yanı sıra elektrik de veriyor. Ağır işkencelere maruz kalıyorlar” diye anlatmış.
“BBC’ye konuşan ve kampta öğretmenliğe zorlanan Sayragül Sauytbay da “Tecavüz yaygındı”, “Bekçiler istedikleri kızları ve genç kadınları seçip götürüyordu” diye benzer şeylerden söz ediyor.
“Bir kadının 100 kadar tutuklunun önünde ifade vermeye zorlandıktan sonra, herkesin gözü önünde polislerin sırayla kadına tecavüz ettiklerini anlatıyor.
“Genç kadının yardım çığlıkları attığını söyleyen Sauytbay, “Çok korkunçtu. Ölü sandım kendimi. Ölmüş gibiydim” diyor.
“Ziyavudun, Kunes’teki kampta kadınların muayene edildiğini, onlara hap verildiğini ve 15 günde bir iğne yapıldığını ve bunun uyuşukluk ve bulantıya yol açtığını anlatıyor. Kadınlara zorla doğum kontrol aygıtları takıldığını veya kısırlaştırıldıklarını söylüyor.
“Ziyavudun ayrıca kamplarda Çin marşlarının saatlerce söyletildiğini veya Devlet Başkanı Şi hakkında TV programları izletildiğini anlatıyor. “Bir süre sonra kamp dışındaki hayatı unutuyorsunuz. Beynimizi mi yıkadılar yoksa hapların ve iğnelerin yan etkisi mi bilmiyorum, ama karnınızın doymasından başka bir şey düşünmez hale geliyorsunuz. Beslenme eksikliği o kadar büyük bir sorun” diyor.
“Kamptan salındıktan sonra Kazakistan’a çıkmadan önce bir süre Sincan’da kalan Ziyavudun, pek çok kişinin alkole yöneldiğini, bunlar arasında kampta birlikte kaldığı ve tecavüzüne tanık olduğu kadının da olduğunu söylüyor. “Sadece bedeni var, aslında ölü, tecavüzler onu tamamen tüketti” diyor ve ekliyor:
“İnsanların kamplardan salındığı söyleniyor, ama bana göre kamptan çıkanlar bitik durumda.
“Amaçları herkesi yok etmek. Herkes bunu biliyor.”
Sadece bu kadar kısaltabildim. Vahşet o kadar büyük ki insan okurken “yeter artık” diyor.
Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi: bu tür katliamları durdurmak için elimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Kurtuluş zaman alır. Biz temellerini atalım. Torunlarımızda kutuluşu görsünler.