BİRİNCİ SENFONİ;
BENLİK İÇİNDEKİ MELANKOLİ
Adını bir türlü koyamadığımız örselenmiş bir acının içinde kıvranıp duruyoruz bir çoğumuz. Sıkıntısı bitmeyen bu hayat hengamesinde her acının bir gün son bulacağını ümit ederek yaşamaya devam etmek ya da yaşama son vermek arasında gidip gelen bir öyküyle harmanlıyoruz varoluş benliğimizi. Kaçıp gitmek çözüm müdür bilmiyorum fakat içerisinde hapsolduğu bu halkadan çıkmayı beceremiyor insan zaman zaman. Bazen öyle bir an geliyor ki tam ilerledim derken bir anda başlangıç noktasına geri tökezliyoruz. Her şeye yeniden başlamak demek kimisi için yeni bir hayat demek kimisi için ise boşa verilmiş savaşın sonucu oluşan hüsran demektir. Belki de savaşmak yerine, tüm çıplaklığıyla yüzleşip barışmayı denemek lazım.
İnsan, benliğinde bir melankolik kanser büyütür ve bu zehir gitgide her yerine ulaşınca anlar yaşam hiçliğindeki varlığını.
İKİNCİ SENFONİ;
HAYATIN İÇİNDEKİ HAYATI PAYLAŞMAK
Aslında kalplerimiz, güzelliğin farkında olmayan kırgın ve kırılgan bir metafordur. İnsan, hayatın körpe yalnızlığında bir limana sığınmak ister. Orada güvende ve sevginin doğurduğu hayalperest ütopyasında var olmayı arzular. Çevredeki seslere sağır vaziyette ve gerçeklerin genzine kadar sızlattığı bu galakside yeni bir yaşam alanı oluşturmayı amaçlar.
Anlar ki sevgi iyileştirici bir iksirdir, ehline denk gelene. Ruhunu acıtan her şeye sağırlaşmışken, kalbini acıtacak ve belki de yok olmayı isteyecek kadar keder verecek bir duyguyla tanışır farkında olmadan. Galiba aşk denilen kavramın tarifide bu zannımca. Ne varsa güzellikten yana bir o kadar da büyüleyici kötülük vardır. Ruhuna dokunan insan, hiç tatmadığı sevgiyi yaşayan biri için korkutucu ama müthiş bir gerçektir. Peki nedir insanın bu tarif edemediği hissiyat ? Sevgi, yakınlık veyahut merhamet midir? Cani olan yaşam değil, evren hiç değil insanın kendisidir. Değersizleştiğin ve kendini değersizleştirdiğin her şey sana bir yük olarak geri döner. Yüreğinin en çıkmaz sokaklarında sakladığın kaygıların seni sen yapmaya başlayan tepkilerine dönüşür. İnsan ruhuna denk gelen insanla güzelleşir. Ruhundan tanır varlığının kapladığı yeri… Yürüdüğün yol bir değil iki olur attığın adım biri senken ikincisi gölgen değil o olur. Aşkla bağlandığın ve sevgiyle sürdürdüğün bir emek olur.
İnsanların tüm ruhsuzluğuna ve sevgisizliğine karşı çıktığın bir davanın adı olur “hayatı paylaşmak”.
ÜÇÜNCÜ SENFONİ;
İNSANIN ARAYIŞ YOLCULUĞU
İnsanın varoluş yolculuğu, kör kuyuda yolunu bulmaya çalışan bir ruhun akıl almaz pervasızlığıyla uzar gider. Toplumdan sıyrılarak kendine dönüp baktığında görmek istediği varlığını betimler aynadaki yansımasında. Yavaşlayan bedeniyle hızla akıp giden zamana yetişmeye çalışır veyahut akıp giden zamana bırakır kendini. En nihayetinde yolculuğunda varmak istediği sona ulaşmak ister. Fakat yolculuktaki her adım, insanı insana bağlayan bağların kopukluğuyla oluşan ruh bozukluğunun sonucunu doğurur. Atılan her adımda kalıplaşmış acılara dokunur kör olmuş elleriyle. Ve zaman merhem olur biçareliğine… Dertleriyle güzelleşir insan içindeki sevgiyi yaşattıkça.
Yolculuğun sonunda,
“Her şeyin başladığı yere geri döner”.
Hep bir şeyler eksik ve yarım kalır bu galakside.