En son lise sıralarında büyüdüğümden bahsetmiştim.
Evet ben lise sıralarında büyüdüm çünkü hayatın gördüğüm gibi bir şey olmadığını ilk o zaman fark ettim. Hayat zannettiğimden acımasız ilerliyormuş ama fark bile edememişim. Ben planlar yaparken hayatım başka yöne doğru ilerliyormuş.
İnançlarımı bir kenara koydum böyle olunca. Ben ders çalışmaktan başka bir şey bilmeyen biri olarak gelmiştim o sıralara. Kendimi heba etmişim. Hayatta cidden çok zor şeyler var asla inkar dahi edemem ama ağlaya ağlaya ders çalışmaktı benim hayaletim. Ders çalışmam için dayaktan bitap düştüğüm zamanlar oldu. Liseye geçtiğimde ders çalışamamak aile bir cezaydı. İsyandı.
İsyanların en büyüğü kendine yapılandır. Aileme isyan ediyorum zannederdim ama ben kendime isyan ediyormuşum meğersem.
Zaten lise sıralarında aşık oldum. Lise sıralarında durdurdum ben zamanı. Öyle saf bir liseli gibi sevdim ki onu. Gördüğümde titreyecek kadar. Güldüğünde gülecek kadar. Bakışlarında kaybolacak kadar.
Böyle leyla iken umurumda olur mu dersler?
Olmadı.
Tutunacak bir dal bulmuştum kendime. Öyle sıkıca umutla tutundum ki hayatım kurtulacak sandım. O yaşlarda insan kendisini bir kitap karakteri zannediyor galiba. Beyaz atlı prensim benim.
Eh be kızım, uyan aç gözünü.
Sonra tabiki de saf aşıklığımla kaldım ben. Aramızda hiçbir şey olmadı. Bir de üniversite sınavını geriye attım.
Zaten çalışmaktan, masa başına oturmaktan ölesiye nefret ettim hep. Üstüne bir de o gelince olan oldu. Kazandım kazanmasına ama nasıl?
Hiç sormayın.