Biraz hayal dünyamızdan çıkalım mı ne dersiniz? Evinde kalıyor mu herkes? Yoksa akşam eve ekmek getiremeyeceğini bildiği halde evinden çıkmayan babalara inat biz çıkıyor muyuz dışarı? Sırf canımız sıkılıyor diye. Canı sıkılanlar buraya. Size boğazınızı düğümleyecek bir hikaye anlatmaya geldim. yer yer hayal ürünü. ama gerçek bir yaşam hikayesi. tüm emektar aile babaları ve gönlümüzün prensesleri annelerimiz için.
Bir sabah uyandınız ve evden çıkmayın dediler hayır aslında böyle olmadı. adım adım önce Çin’de dediler izledik dinledik, konuştuk. ardından yavaş yavaş ama bize göre çok hızlı bir zaman diliminde tüm dünyaya yayıldı. çünkü bizler göz açıp kapayıncaya kadar kendimizi evlerimizde bulduk. o kadar hızlı yaşıyorduk ki! Yetişmemiz gereken bir hayat vardı ve bir var gücümüzle koşuyorduk.
Zaman durdu. Salonumuzun duvarına astığımız tablonun aslında o kadar da güzel olmadığını fark ettik. Ne boş Şeyler almışız eve dedik, biraz daha stok yapalım dedik. Ve gençler. En çok sevdiğim ve bir o kadar da şaşkınlıkla izlediğim gençler. Bizler geleceği inşa etmiyor muyduk en son? Ne diye emanet etti Atamız bu vatanı bize? Kendi ellerimizle hiçbir özgünlüğü olmayan leş karakterleri ünlü edip hayran olup sonra da sabah akşam izleyip beynimizi boşalttığımız için hatırlamıyoruz mu? Unuttuk mu?
Atatürk şimdinin gençliğini görse yine bize emanet eder mi bu vatanı? Ey Türk Gençliği, birinci vazifen neydi? bizler ne zaman geleceğimizi kendimiz inşa etmeye başlayacağız? Ne zaman şikayet etmekten siyasilere sallamaktan, annemizi babamızı azarlamaktan vazgeçip çalışacağız? Ne zaman ayağa kalkacak Türk gençliği ? Ne zaman bırakacağız telefonlarımızı? Ne zaman izlemekten vazgeçip gerçekten yaşamaya başlayacağız? Bu topraklar elleri öpülesi anneler, baş tacı edilecek babalarla dolu. oysa sahip olamayan için ne büyük yürek yangını. yeri ömür boyu doldurulamayan acı. kaybedince mi anlayacağız? bu hikaye bitince mi ağlayacağız?
Peki ya sabaha kadar dizi film akşama kadar uyku diyor muyuz gençler? O hayatlarına hayran olduğumuz ünlülerin ”evdekal” çağrılarına uyduk mu? Aferin bize. Çocuklarına bakamadığı için intihar eden babayı hatırlıyor muyuz? Bu topraklarda intihar etmişti hani. Peki tecavüzcüsü ile evlendirilmek istenen gencecik kızlar? Çocuk işçiler? Şiddet gören insanlar? Ne çok acı var değil mi ? Yan dairenizdeki çığlığı duyuyor musunuz?
Peki ya bu akşam yemeği olmayan komşunuzun evini balığın kokusu ile doldurdunuz mu? Karantinada mısınız? Canınız çok mu sıkılıyor? Yoksa elektriği mi ödeyemiyorsunuz bu ay? Küçük mü pırlantanız? Ekmeği olmayan çok da önemli değildi aslında. Başladık mı açlık oyunlarına? Güçsüz olanı silelim mi yeryüzünden? Parasız olanı. sığamadığımız, bir türlü paylaşamadığımız dünyamızdan aşağı atalım mı? Başlıyoruz…