Dünya’da canlı popülasyonu günden güne artmakta. Yakın geçmiş ve gelecek arasındaki şimdinin zamanında ekonomik ve sosyal değişimler, insanları, ülkeleri, kıtaları ve dünyayı uzun soluklu planlar yapmaya itmekte…
Kadınların rolü, toplumlarda her zaman şimdiki kadar belirgin olmamıştır. Feminist görüş ve düşüncelerin günümüz dünyasında artık daha önemli, daha kayda değer olduğunu da varsayarsak toplumlar ve bireyler adımlarını daha bilinçli atmaya başladı. Kadının toplumdaki yeri yalnızca ev işleriyle uğraşmak, çocuklarla ilgilenmek, eşine vakit ayırmaktan uzaklaştıkça, daha bilinçli bireyler ve nesiller yetiştiğini görüyoruz. Peki bu bilinçli bireyler tam olarak ne konuda bilinçlendi? Kimsenin bilmediğini mi biliyorlar, kimsenin söylemediğini mi söylüyorlar? Ne yapıyor kardeşim bu bilinçlenenler?
Yaşadığımız gezene geldiğimiz günden beri, hep felaketlere yol açtık. Zaman geçtikçe dönüp baktığımız geçmişte hep yarım, hep geç kalınmış şeyler fark ediyoruz. Belki pişman oluyoruz, belki de unutuyoruz. Bunların toplamı bize ders ve tecrübe oluyor elbette. Fakat artık geçmişle ilgilenen pek kalmadı desek yeridir. Herkes geleceğe odaklanmış durumda. Herkes öngörü peşinde. Bunu uzun uzun anlatmak isterdim fakat konudan da çok koptuğumu fark ediyor ve yeniden yaş ortalamasının artmasının bize ne gibi sıkıntıları olabileceğini anlatmaya çalışmaya devam ediyorum. Toplum ve bireyler bilinçlendikçe kadınların üzerine yapışan, mecbur yapmak zorundaymış gibi görülen rollerden de uzaklaşılıyor. Bu artık kadınların da evden çıktığını, iş dünyasında, sokakta, şirkette, okulda hemen her alanda faaliyete geçtiğini gösteriyor.
Kendi hayatlarımız ve bedenlerimiz üzerinde söz sahibi olduğumuz ve doğurganlık özelliklerimizi nasıl ve ne ölçüde kullanacağımıza biz karar veriyoruz. Artık her alanda var olduğumuz için bizde bir şeyler yapmayalım mı canım. E tabii akademik başarı, tatmin duygusu, özgüven olumlaması ve süperego bastırmasını da sizden öğrenecek değiliz..
Bilinçli doğurganlıkla, çiftler yalnızca bakabilecekleri, sorumluluğunu alabilecekleri kadar çocuk dünyaya getirme düşüncesini oldukça benimsemiş durumda. Geç kalınmış fakat yerinde bir farkındalık bu bizler ve dünya için. E doğurganlık azaldıkça haliyle ülkelerin demografik tablolarında da değişiklikler oluyor. Yaş ortalaması artıyor, uzun ömürlü ve çok istekliyiz. Ömürle birlikte ihtiyaçlar da artıyor. Doğum oranlarının düşmesi, yaşlı nüfusun ve uzun yaşam beklentisinin çoğalması, ölümlülüğün de düşmesiyle birbirlerini paralel olarak takip etmişlerdir.
Doğurganlık azaldı tamam da, üreticiler tüketiciyi hep rahata hep hazıra da alıştırdı. Teknoloji de gelişiyor, yapay zeka bir yandan sarıp sarmalıyor, öte yandan hazır gıdalar, online çalışma sistemleri, asosyal çocuklar oofff daha neler sayabiliriz öyle değil mi ama. Herkese yetecek, hepimiz için uzun soluklu dayanacak kaynaklar bulmakta bir o kadar zor. Ülkeler nüfus planlamalarını yapmaya yıllar önce başladı bile. Demografik değişimler küresel bir süreç olarak inceleniyor ve yakından takip ediliyor. İhtiyaçlar belirleniyor, politikalar uygulanıyor.
Biz bu durum karşısında en doğru tavrı sergilemeli ve kaynaklarımızı tüketmemek uğruna çalışmalıyız.