“İnce ince gelir ve kalpte yoğunlaşır, tarif etmeye çalışırsın ama yaşayan bilir bu hissi, acı her zaman acıdır.”
Gel de gözlere anlat anlatabilirsen yaşlanmaya devam ediyorlar, kayıpları görüyorlar, giden sarılmaları, dokunuşları, söylenen tatlı sözleri, öpücükleri, bakışları. Gel de söyle ki gözlere, eğer birini kaybettiysen tekrar gülümsemesi kolay olmayacak ve başta her zaman gözlerin gülmesi gerekir. İnsan yokluğunda küskün kalınmış zamanları arayacak, tekrar doldurmayı dileyecek, kızgınlık ve dargınlığın verdiği boşluğu arayacak – geçen günlerin herhangi bir anında silinmeyen bir iz gibi, dokunacak gözlere. Belki hayallerinde, belki de oluşturduğu düşlerinde yanına çağıracaksın yansıma olsa bile.
Yasını tutarsın ve düşünmeye başlarsın tüm bu olanları yılları, gidenleri ve kalanları, hayatları. Tutulur dilin, kilitlenir gönlün, huzuru arzular ruhun ve bırakırsın kendini, bilirsin ki artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu hissiyat her zaman yanında olacak. Hayatın sana öğrettikleri var, ders alıyorsun.
Korkmamayı öğreniyorsun. İnsanlar acımasız olabiliyor, seni anlamıyorlar, ötekileştiriyorlar, aşağılıyorlar, dalga geçiyorlar, alay ediyorlar, zorbalığa maruz kaldığın zamanlar olmuş olabilir – bazen korku uyuduğun vakit aklına gelmeye çalışan canavar olmaz, insanlarda korkutucu olabiliyor. Yaşın kaç olursa olsun kaybetmek her zaman üzer insanı, hayatımıza baktığımızda örnekleri çok var. Sevdiğimiz bir kişinin bizi eskisi gibi sevmediğini veya onu biz eskisi gibi sevemiyorsak, kaybetmektir bu. Bazen inancımızı, güvenimizi, umudumuzu, kararlığımızı kaybedebiliyoruz. İşte o sırada her şey karmakarışık hale giriyor, söylemeyemediklerimiz, beklentilerimiz, adımlarımızı atarken karşımızda düğümlenmiş sorunlarımıza maruz kalabiliyoruz.
Neyle karşı karşıya kalırsak kalalım – öğreniyorsun. Yaraları sarıyorsun, morlukları geçiriyorsun, gözyaşlarını siliyorsun ve gün ışığını fark edebiliyorsun, bir sabahleyin esen tatlı rüzgara tebessümle dokunuyorsun. Düştüğünde kalkmayı, dayanmayı, ellerindeki iplerine tutunmayı öğreniyorsun. Her sene korkmamayı öğreniyorsun, başa çıkmayı, üstesinden gelmeyi, sona ulaşmayı öğreniyorsun. Biliyorsun ki öğreneceğin daha çok var. Yeni insanlar geçiyor hayatından, çoğu gidiyor, bazıları bırakıyor, bazıları da yanında olmaya devam ediyor ve sen seyretmeye devam ediyorsun. Bir camın arkasından bakarcasına.
Hayat bazen de öğretmektir, geceni ve gündüzünü kattığın insanı anlamaya çalış. Sevginin ne olduğunu öğret ona. Sevgi bazı şeyleri olduğu gibi kabul etmek ve saygı duymaktır, sevmek beslemektir, desteklemektir. Zamanın ne kadar önemli olduğunu biliyorsundur – bunu sürekli duymana gerek yok. Hayatın kısa olduğunu unutma. Üzülerek, kendini mutsuz ederek, eziyet ederek bir yere varamazsın. Kardeş sevgisine önem ver ve insanları kardeşin gibi görmeye çalış – bu bir insanı anlamaya adım sayılabilir. Paraya önem ver ama bu önem insanı aşağıya çekecek kadar olmasın, gözün körelmesin. Hayatında zorluklar olduğunda yanında olanları unutma, onları yarı yolda bırakacak kadar küçülme, seni her zaman olduğun gibi seven kişileri üzme, kırma ve onlara kendine davrandığından daha iyi davran.
Geçici olan acı ve mutluluklardır – bu hayatı dolduran anılardır. Anılara önem ver, özenle oluşturmaya çalış, bir insana söyleyebileceğim en güzel şey; her zaman gülümsemeye çalış. Sen gülümserken başkaları da gülsün. Suratını asmamaya dikkat et, somurtkan bir yüz çirkindir. Gönlünü aç ve açılsın ki hep güzel şeyleri alabilesin. Evrene baktığında ne kadar çok yıldız olduğunu görürsün – yansıttığım şey de budur. Bu hayatı dolu dolu yaşa, hayvanları sev, çocukları sev. Bir sanatta, şiirde, şarkıda, kitapta, dizide, oyunda kendini bulabileceğini unutma. Eğer sen bakışlarını renkli tutarsan o kadar çok farklılığa, çokluğa, güzelliğe şahit olursun. Yaşarsan, yaşatırsın. Öyleyse yaşa ve yaşat.
Gökyüzüne doğru uçan bakışlarım, günün herhangi bir anında dalıp gitmek, kaybolmak ya da uzaklara gitme isteği. Hayal etmekte bazen ağırlaştırır insanı; eğer özlem duyduğun bir kişiyi getiriyorsan gözlerinin önüne – hayale kapılmakta esir olmak gibidir. Bardağın hep dolu tarafından bakmayı tercih ederim. Var ile yokun arasında olmamaya çalışırken, rahatlığı seçerim. Güç almak önemli, düşün ki bazı şeyleri itmek için acıyı yaşarız, güçlenmek için acıya ihtiyaç duyarız. Doğanın yapısı bu. Defalarca yeni sayfa açıp, eğer açtığın sayfaları hep karaladıysan, tekrar bir sayfa daha açıp artık güzel şeyler çizmekte senin elinde. Kalemini al ve cesur ol. Kalbine bak, vicdanını dinle, içindeki benliğinin elbet yansıtabileceği çok şeyi var. Doğallığı seç. En hüzünlü günümde – baktığımda çevreye, gördüğümde güneşi, izlediğim insanları, dağları, denizi, soluduğum havayı ve derin nefes alarak saymaya çalıştığım gecenin yıldızlarına kadar dedim ki, yaratan ne de güzel yaratmış. Kuşların ötüşü, yağmurun kokusu, günbatımını, gökkuşağısı, örtünmüş bu güzellik, bize güç vermeye yetemez mi? Her gün yeni bir güzelliği keşfedebilirsin. Gözümüzden kaçan o kadar çok şey var ki, tıpkı geriye ittiğimiz fırsatlar gibi, geriye gittiğimizde kaçırdığımız elden gidenlere, karalanan sayfaları – tekrar silmeye çalışmak yerine, al eline kalemlerini ve tekrar başla.