Ne yarım kalmış şarkılar var içimde…
Neye, kime dair?
Ufukların ilerisinde isimlendiremediğim notalar…
İtiraf ederim isterseniz.
Hayır, hayır size değil.
Elbette kendime haykırışım, özlemim, itiraflarım.
Sessiz bir ezgi var yüreğimin dilinde, diğer yüreklere aşina.
Yaralar mı, dağlar mı, öldürür mü, yoksa öldürür mü?
Bilmiyorum Meçhul Dost.
Sen de bilirsin hani; insan ‘insan’ olursa yüreği ılır, serpilir.
Elleriyle değil, yüreğiyle yakar ıssız gecelerin yıldızdan kandillerini.
Kara deliklerin kucağına kendilerini aşk cezbesiyle atan bir ademcik,
Sen, ben ve dünya dediğimiz gezegen.
Sabrın kuyusuna düşer gibi, aydın rüyalarda Yusuf ‘ u arar gibi.
Ne şu hüzün dağları tutar elimden, ne de benimle doğup batan günler ömrümden gelip geçen.
Alışamadığım gurbetlerde, sürgünüm zamanın ellerinde.
Firaklar çöl zerrelerinde, vuslatlar kuyuların dibinde.
Sevdalar esir Züleyha’ların gözlerinde…
Size sormuyorum Meçhul Dost sevdayı.
Kendime bugün sorularım ve cevaplarım, hep kendime.
Yolcular var içimde, yolculuklar var sessiz şehirlere…
Yanışlar, yakılışlar, yakarışlar var ellerimde, ah utandığım ellerimde.
Ellerimi tüketip, ümitlerimi dirilttiğim demlerde, ellerimin uzandığı her yerde.
Yolcuyum, ah yolcu…
Ellerimi bırakıp, yüreğimi, ümitlerimi dolduruyorum heybeme.
Kendimden kaçarken yakalanacak şeyler, yaşanacak zamanlar adına,
Yüreğimle beraber koyuluyoruz yollara…
Sağlıcakla kal Meçhul Dost.
İklim’in Dora’n