Adem ve Havva önce cennetteydi. İyi ve kötünün ayrımını bilmiyordu. Bilinçsizdi. Mutluydu. Sonra tanrının uyarısına rağmen itaatsizlik etti ve bilgi ağacındaki meyveyi yedi. İyi ve kötünün ayrımını fark etti. Bilinçlendi. Cennetten kovuldu.
Kutsal metinlerdeki yaratılış öykümüz özetle bu şekildedir..
Evrimsel süreç ile karşılaştırmalı incelendiğinde yani bugünün hakikati açıklama metodu olan bilimsel metot ile karşılaştırıldığında başından sonuna kadar aynılık fark edilecektir.
Tek farklılık birinin hikayeleştirme metodu ile anlatılması diğerinin ise sayısal verilerle anlatılmasıdır. Bu durum da elbette dönemsel hakikate yaklaşım metotlarındaki farklılıktan kaynaklanmaktadır.
İnsan, insan olmadan önce doğaya doğrudan bağımlı olan bir hayvandı, yani cennetteydi, yani mutluydu. Bugün Hayvanların hepsi cennettedirler, mutludurlar. Schopenhauer, hayvanlara her baktığımızda onların o mutlu hallerini kıskandığımızı belirtirken belki de bunu söylüyordu.
Adem ve Havva cennetteyken tanrı onlara her ağacın meyvesini serbest, bilgi ağacının meyvesini yasaklamıştır. Eğer yerseniz ölürsünüz uyarısında bulunmuştur. Sonra bir yılan Havva’ya o meyveyi yerlerse ölmeyeceklerini iyi ile kötüyü bilerek tanrı gibi olacaklarını söylemiştir.
Önce Havva, sonra Adem bilgi ağacındaki meyveyi yer ve gözleri açılır. İlk tepki çıplak yerlerinin örtülmesi olur. Hikayenin devamında diyaloglar ve Adem ve Havva’nın cennetten kovuluşu gelir.
Evrimsel süreç ve yaratılış öyküsü arasındaki bu benzerliğine üçüncü bir benzerlik daha eklemek istiyorum. Bence her insanın doğumdan ölüme olan yaşam öyküsü de bu iki sürece çok fazla benzemektedir.
Bence her insan ergenliğe kadar cennettedir, mutludur. Ergenliğe girdikten sonra iyi ve kötünün ne olduğunu fark eder ve ilk tepkisi cinsel bölgelerini örtmektir, utançtır.
Aslında aile içerisinde anne-baba=tanrı, ilk bağlam=cennet=aile evi, sonra, anne baba bu da bizden biri oldu diyip çocuğu aile evinden kovması..Roller aynı gibi. Baba tanrı rolüne soyunuyor. Her çocuk ise tanrılaşma rolüne!
Devamlı farklı bağlamlarda, farklı şekilde tekerrür eden bir öykü: yaratılış.
İnsanlığın hikayesinin başlangıcına dönelim.
İnsan nasıl insan oldu?
İsyan ile. İtaatsizlik ile.
Tanrı yapma dedi.
Adem yaptı.
Ve insan oldu.
İnsan olmanın ilk şartı ne imiş?
-İsyan etmek, itaatsizlikte bulunmak.
Peki ama neye?
-Tanrı’ya.
Niçin yapalım ki bunu?
-Tanrılaşmak için.
İtaatsizliğin sonucu ne oldu?
-Bilinçlendik ve cennetten kovulduk. Artık cennete geri dönemeyiz. Çünkü bilinç bir kere oluştu mu geri gitmez. Bugün her ne kadar istesek de hayvansal yaşama geri dönemeyiz. Bilincimizi ortadan kaldıramayız.
Bir kere isyan ettik ve insan olduk, artık geriye dönüş yok. Tanrı “yerseniz ölürsünüz” tabiri ile geriye dönüşün olmadığını ölüme benzer açıklamaktadır.
Peki cennetten kovulduktan sonra ne oldu Adem ve Havva’ya?
Bilincin tüm yükünü sırtlamak zorunda kaldılar. Anlamsızlığın içine düştüler. Doğaya geri dönemedikleri gibi doğadan tamamen kopamadılar da.
Tanrı gibi oldu insan. Yani ne tamamen güdüsel hareket eden bir hayvan ne de saf bilinç ile tanrılaştı insan.
Tanrı gibi oldu insan.