Güzel güneşli bir günün öğlenindeydim.
Aralık ayı gelmiş hava hala sıcaktı ve sonbahar geçmek bilmiyordu sanki.
Şikayetim var mı?Ekolojik dengenin bozulmasından, evet üzgünüm.
Normalde Aralık ayı serin olur değil mi ?
Değil, ılık bir bahar havası hakim.
Bunları düşünerek sakince iş yerimden çıktım.
Açık havaya gitme özlemimden olsa gerek, kaçmak istiyorum bazen gün ortasında her şeyden ve herkesten…
Ve kaçtım.
Çocuklar gibi heyecan dolu kalbimle , koşar adımlarla en yakın parka gittim.
En sevdiğim çınar ağaçlarının gölgesinde saklı bir cennet olan yere oturdum. Her zamanki masam boştu.
Beni bekliyordu özlemle.
Yanımda yemeğimi de getirdim.
Afiyetle yiyeceklerimi yerken, önüme pat diye kocaman bir yaprak düşüverdi.
Yavaşça alıp yere diğer yaprakların arasına koydum.
Çok güzeldi, altın sarısı rengiyle kalbimi doldurdu.
Yaprakları çok severim.
Hele onların resimlerini yapmak en büyük tutkumdur.
Yemeğim bitince daldım düşüncelere…
Birkaç sene önce, çıktığım tatilde güzel bir insanla tanışmıştım.
O anlar geldi aklıma.
Zihin işte her yere götürüyor insanı.
Ruhum da, onu bazen takip etmeye bayılıyor.
Hele güzel anılarsa bunlar, ruhuma kazındıysa, daha da mutlulukla anımsanıyor.
Datça’daydım, sabah gün doğumunda sessizce oturuyordum sahilde.
Ardımda ayak sesleri duyunca birden irkildim ve döndüm.
Zeytin yeşili, sevgiyle bakan o gözlerle karşılaştım.
“Korkuttum mu sizi ?”dedi.
Gülümseyerek “Evet biraz irkildim, bu sessizlikte kimse yokken şaşırdım” dedim ama korktuğumu söyleyemedim.
Sustum.
Özür dileyerek biraz ileriye gitti oturdu.
Sessizdik ikimiz de.
Güneş muhteşem bir gelin edasıyla ufukta görünmüştü.
Turuncu kızıllık kaplamıştı gökyüzünü.
Hayranlıkla izliyordum.
Derken adının Daniel olduğunu öğrendiğim yakışıklı adam beni kahvaltıya davet etti.
Önce biraz çekindim ama sonra kabul ettim.
Tatile kız arkadaşımla gelmiştim, onu arayarak kahvaltıya beni beklememesini söyledim.
Ve mis gibi tarçınlı kurabiyeyle, simit kokusunu takip edip fırın kafeye attık kendimizi.
Sıcacık çay ve simit muhteşemdi.
Hiç konuşmadan yedik pür neşeyle.
Sanki kırk yıldır tanıyordum onu.
Çok güzel türkçe konuşuyordu.
Meğer yıllar öncesinde Ankara’ya gelmiş iş için ve orada elçilikte çalışmış.
Sonra da emekli olup Datça’ya yerleşmiş.
Böylece çok iyi iki arkadaş olduk.
Sevgilisi olmasa, sevgilisi olurdum ama ne yazık ki düşündüğünüz gibi değil. Sevgilisi varmış, hatta tanıştık bile.
Evine yemeğe davet etti.
Hep birlikte çok hoş bir akşam geçirdik.
Neyse yine çınar ağaçlarının altındayım , niye mi size bu anımı anlattım.?
Çünkü tatilden sonra bir daha hiç karşılaşmadık, arayıp sormadık da birbirimizi.
Aradan yıllar geçmişti. Bodrum’da tatildeydim.
Tek başımaydım bu sefer.
Yemek için bir yerler arıyordum ki aniden biriyle çarpıştım.
“Afedersiniz” deyip yüzüne bakınca dondum kaldım.
Daniel’di.
Kaç sene sonra yine karşılaştık işte…
İkimizde başladık kahkahalarla gülmeye.
Şaşkındık .
“Korkuttum mu sizi?” dedi yine, sanki geçmiş zamanımızı tekrarladık .
Ayak üstü sohbet edip ayrıldık.
Ertesi sabah kahvaltı edeceğimiz yeri kararlaştırdık .
Sabaha kadar aldı beni bir heyecan, tarifi imkansız bir duyguydu.
Sevgilim değildi ama aynen sanki sevgilim gibi kalbim küt küt atıyordu.
Neyse kahvaltı için giyinip çıkmıştım.
Yine simit ve çay yaptık.
Tarihi tekrarlıyorduk .
“Esra nerde? “ dedim.
Kız arkadaşıydı.
“Yok” dedi.
“Tek mi geldin tatile?.”
“Evet, tekim ama tatilde değilim.”
Şok oldum tabii ki.
Nasıl yani?
“Bodrum’a taşındım buradan, Turgut Reis’den, ev aldım.”
Dün gece arkadaşıma gelmiştim misafir olarak. Eve giderken senle karşılaştım.” deyip gülümsedi.
“İyi harika , ben de iki gün oldu geleli. Seni takip ediyorum demek ki.”deyip hafifçe gülümsedim.
O da güldü yine ve anlatmaya devam etti.
Esra ile bir yıl önce ayrılmışlar. O zamandan beri tek yaşıyormuş.
Sevinmedim dersem yalan olur.
İlk Datça’da gördüğüm andan beri aslında ondan hoşlanıyordum.
Sevgilisi olunca bu duygumu görmezden gelmiştim.
Ve tekrar sözleştik akşama yemek yiyecektik.
O yemekten sonra çıkmaya başladık.
Ve harika bir ilişkinin temellerini attık.
Ya işte böyle…
Bir öğlen yemeğimde anılarım beni nereye götürdü değil mi ?
Ne mi oldu?
Şimdilerde uyum içinde harika bir ilişkimiz var.
Emekli olmayı bekliyorum.
Ben başka bir şehirde olduğum için, o sürekli gelip gidiyor yanıma.
Daha sonra Bodrum ya da Datça’da yaşayacağız.
Bakalım hayat bizi nerelere götürecek.
Tesadüflere inanmam zaten.
Ayarlanmış tesadüf derim ben onlara.
Hiçbir şey bana göre tesadüf değildir.
“Ruhun planı dahilinde bir çok şey olur “ derdi sevgili annem.
Çok doğruydu.
İlahi bir plan vardı ve işliyordu.
Zamanı gelince her şey oluyor, zamanından önce, hiçbir şey gerçekleşmiyordu.
Kader, yavaş yavaş ağlarını örüyor ve an geldiğinde, harekete geçiyordu.
Bu benim fikrim tabii ki.
Herkesin kendi hissettiği, kendinin doğrusudur.
Hisler asla yalan söylemez.
Ve iyi ki karşılaşmıştım Daniel ile…
Çok uzun yıllardır tanıyormuşum hissi boşuna değildi belki.
Belki de tanıyorduk ruhların ilk çıktığı yerden birbirimizi.
Kim bilebilir ki ?
Ancak hissedebilirsiniz onu …
Biz de çok hissediyorduk birbirimizi.
Ve bu hikaye de burada sevgiyle bitti.
Saat olmuş bir buçuk.
Koşarak gitmem lazım.
Geç kaldım işime.
Olsun, çok mutluyum ve yeni bir enerjiyle dolar, öyle çalışmaya başlarım.
Aşığım, seviyor ve seviliyorum bundan daha güzel ne olabilir ki?
Yıllar sonra ikinci baharı yaşıyorum.
Ruhumun eşini buldum.
🙂
Sevgiyle
- Gülay Şimşek