YALNIZLIK KİMİNE:
Yalnızlık kimi için bir tercih, çevresinde insanlar olmasına rağmen kendini tek başına bırakabilme lüksüne, cesaretine sahip. Zira bilirsiniz, yalnız kalmak biraz cesaret ister, insanlar kendilerini minimum düzeyde yalnız bırakmaya, çevrelerine muhakkak sevdikleri insanları barındırmaya kalkar, tek başlarına olmak istemezler, böyleleri içinse yalnızlığın faklı bir adı var;
Kabus. Evet. Yalnızlık onlar için bir kabustur.
Yalnız kalmak, koca bir gerçek olan düşünce birikintileriyle yüzleşmek, hazır olmadıkları, istemedikleri bir sonuç doğurabilir onlar adına, bu yüzden korkarlar yalnızlıktan, insanları her daim yalnızlığa tercih eder, bir yere gitmek için gerekirse hiç anlaşmadıkları birine teklif götürürler.
Kimi içinse yalnızlık zoraki, çevrelerinde hali hazırda insanlar bulunmaz, bulunanlarla ise yakın olmazlar, bu sebepten ötürü yalnızlık onlar için bir gerçek, bir zorunluluktur uzun bir süreliğine, bazı yalnızlıkların, sonu yoktur tabi, unutmamak gerek öyle yalnızlıkları da.
Güvenmek istemediği için kendini yalnız bırakan insanlarında olduğunu biliyoruz hayatta. Yaşadıkları kötü deneyimler sebebiyle yalnızlıktan, tek başına olmaktan güç ve keyif alan, almasa bile buna kendini şartlamış bir takım insanlar. Yeni bir arkadaş ortamı kurmaya sıcak bakmayan, tek başlarına olmaktan büyük bir zevk duyan ve insanların içine karışmak istemeyen, halinden de gayet memnun olan, dışarıdan bakıldığında “Ürkütücü” bir şey yaptığı düşünülen, yalnız kalmaktan bahsediyorum ürkütücü bir davranış derken bu arada. Gerçi evet, kimisi için gerçekten ürkütücü olabilir. Bilemeyiz.
Demek istediğim yalnızlık kavramının tamamen değişken olduğu, kişiden kişiye ve olaydan olaya göre değişiklik gösterdiği. Sözlükte ve genel halk arasında elbette belirli bir anlamı var lakin bu anlam kesinlikle sabit bir anlam değil, kendi içinde çeşitlere ayrılıyor yalnızlık.
OLUMSUZ SANILMASI:
İnsanların anlamak istemediği noktaların başındaysa, yalnızlığın yalnızca olumsuz bir durum olduğu gelmekte.
Buna kesinlikle katılmamakla birlikte, normal bulup, mevzubahis düşünceyi ara sıra zihnimde döndürürüm, bazen katılır, yalnızlığın kötü bir şey olduğunu düşünürüm hatta. Yine de bu düşünceyi çoğu zaman karşıma alırım, bilakis, yalnızlıkla içli dışlıyımdır, hayatımda muhakkak “Ben” zamanına yer veririm.
Gerekli olduğunu da düşünmekteyim, insan kendini bir süre yalnız bırakıp sadece izlenimlerini biriktirmeye, insanlara kendi dünyasında bir değer vermeye, neyi isteyip neyin olmamasından imtina ettiğini çözmeye odaklanmalı, bir başkasına bakıp kendi hatalarını, yanlışlarını, eksiklerini örtüp, artılarını tahtaya da büyük yazmalı.
Aksi takdirde bir süre sonra ani çöküşler, gözyaşı krizleri ve vazgeçiş anlarıyla, bu kez sahiden olumsuzluk içeren bir yalnızlıkla, aniden kalakalmak, kuvvetle muhtemel.
Yalnızlık seanslarını erteleyip böyle anları yaşamaktansa, birkaç saatlik “Ayna yürüyüşü” yapmak, insana gerçekten çok iyi gelir.
Ayna yürüyüşü diye bahsettiğim yürüyüşün normal yürüyüşten farkıysa yürüyüş esnasında kendimizle bolca sohbet, istişare hatta kimi zaman doğrudan tartışma halinde olduğumuz, eğer yapabilirsek altı şapka düşünme yöntemiyle düşüncelerimizi parçalara böldüğümüz, bir yürüyüş çeşidi olması.
İnanın bana, sandığınızdan da iyi gelecek size bu denli bir içsel münazaralı yürüyüş.
Hem bir nevi spor yapmış, hem de dertlerinizi birer birer sıralamış olacaksınız, hatta bazıları çözüme bile kavuşacak bu sayede, deyim yerindeyse konuşa konuşa çözülecek. Eğer insanların sizi deli olarak görmesinden korkuyorsanız telefonunuzun ses kayıt tuşuna basıp sanki birisiyle konuşuyormuş gibi yapabilirsiniz.
Yani kendinize “Özel” zaman ayırın. Zira bazı açılardan eksik kaldığı aşikâr.
İNSANIN KENDİNE ZAMAN AYIRMAMASI:
Yalnızlık dediğimizde akla olumsuz düşüncelerin geldiğini söyledim, insanlar kendilerini yeterince yalnız bırakmadığından ve kendilerini yeterince tanımadıklarından mütevellit bu denli yanılgılara düşülmesi gayet doğal, zira insanların “kendinize vakit ayırın” cümlesini duyduklarında genelde akıllarına gelen ilk şey, kendilerini şımartmak oluyor.
Kıyafetler, oyunlar, kitaplar, diziler, yalnız yapılmaya müsait olan aktiviteleri yaparak kendi başlarına bir eğlence ortamı oluşturuyorlar, peki bu kendinize vakit ayırmak mı oluyor sizce?
Bu yalnızca vakti verimli ve eğlenceli değerlendirmek olabilir, kendimizi bu süreçte ne kadar tanıdığınızı sorsam ya da o saatler içerisinde ne kadar içe dönük sohbet ettiğinizi, vereceğiniz cevapları neredeyse ezbere bilirim, hiç, sıfır, bunun da sebebi belli.
Yalnız yapılan eylemlerde konuşmayı bıraktığımız, yalnızca eyleme odaklandığımız için düşüncelerimizin zihnimizi esir almasına izin vermeyip, ana odaklanıp, eğlence kat sayısı veyahut kıymeti daha da artacak olan bir zamanı, alelade düzeyde geçirmiş oluruz, eylemin içine kendimizden inciler katmaz, tam anlamıyla yalnız eğlenmeye odaklanırsak eğer.
Nitekim böyle durumlarda eğlenceyi eğlence yapan genellikle dönen konuşmalar, yapılan şakalar, fark edilen detaylar olmaz mı?
İnsan kendini, tek başına bir şeyleri deniyor diye neden bundan mahrum bıraksın ki.
Yine konuşup, göze batmayacak düzeyde kendi başına, geçmekte olan ânı özelleştirebilir.
KENDİMİZDEN KORKUYOR OLABİLİRİZ:
Yalnızlık korkusunun büyük bir sebebi insanın kendisinden korkması, kendisini tanımaması, ezbere bildiğini düşündüğü insanlarının yanında her sabah aynada gördüğü kişi hakkında pek fazla spesifik bir bilgisi olmaması, diyebilir miyiz, tartışmaya açık bir konu.
Nihayetinde insan işin, günün sonunda hep kendisiyle baş başa yapıyor, zihninden geçenleri masaya yatırıyor, günü sessizce değerlendiriyor, az vardır zevkli geçen bir gün içerisinde yaptıklarını sırasıyla veya önemine göre kendisine anlatan, kendiyle gülüşen insanlar.
Bu korku her insanda doğuştan var olan, kendini tanımayı ertelemesi sebebiyle hayatı boyunca onu takip eden bir korku, gidermek, yok etmek, kişinin elinde, aynadaki her yansıma yalnızca sahibinin korkularını yenebilir, bazılarımız aynaya baktığında bile kendinden çekinip kafasını çeviriyor, kendinden saklanıyor, korkuyor, ürküyor, kendiyle hiç konuşmamış olanlar kendilerini çabucak ele veriyor, kendinden kaçan bir insanın kime nasıl bir faydası olabilir ki?
İçsel yüzleşmesini geciktiren, ayna yürüyüşü yapmayan, kendine dert anlatmayan bir insan nasıl ne şekilde dertlerini unutabilir, onu dinleyip dinlemediği belli olmayan arkadaşlarına yakındıktan sonra aldığı ufacık bir “Boşver” tesellisi ile mi?
Kendimizden korkmaya son verip, aynadaki ile sırdaş, dost yer yer yol gösterici olabilirsek eğer o zaman hayattan aldığımız zevki katbekat arttırmış oluruz.