İnsan, benzer olabilir ama aynı değildir. Sosyal çevremizde kendimize arkadaş, dost olarak gördüğümüz kitle; çoğu zaman ortak yön kriterlerimiz içinde kendine yer bulmuş kişilerdir. Onlarla vakit geçirir, bir şeyler paylaşırız. Buna sosyallik denir. Peki sosyallik dışında kaldığımızda kendimize sosyal birey demek, gerçekten böyle olmak için yeterli midir?
Kendimizi teknolojinin henüz ulaşmadığı bir toplulukta hayal edelim. Dostlarımızdan, sevdiklerimizden ayrıldığımız ve odamızda yatağa uzandığımızda, o noktada kimlerle beraberiz? Gözümüzün önündeki görüntüler dışında nelerle muhattabız? Benzer bulduğumuz bedenler hangi noktada sonsuzdur? Kendimiz olmayan bir başka yüz hangi noktada ikinci bir kendimiz olabilir? Bu sorular için net cevaplar verebiliriz -metafiziksel açılardan koparsak- .
Yalnızlık, çoğu kişinin bakışından toplumdan kendimizi soyutlamak, bütün benliğimizle bütün evrenlerden kendimizi uzak hissetmektir. Hatta okuduğum bir yazıya göre ” senden öncekilerin sırtına yüklediği ve senden sonrakilerin de taşımak zorunda olduğu yüklerden kaçmak” gibi görüşlere sığınan bir kavramdır. Bu tabirlerin doğruluğu ya da yanlışlığı ön görülemez elbet ancak her varlık buna kendinden çok şey katar.
Sonradan kazanılmış gibi verilen tabirlerin yanı sıra yalnızlık, insanın yaratılışından beri peşinden gelen bir durumdur, insana belirli zararlar verse de bu durum asıl olandır . Ve asıl zararı bunu kabullenmekte zorlanırken çekeriz. Acı çekmek de doğal bir unsurdur fakat bu süreçte çektiğimiz sancıyı doğru yönlere eğip bükersek güzel getirileri olacaktır.
Dönüp geçmiş deneyimlerimize baktığımızda hiçbir şeye kalıcı sahiplik edemiyor olduğumuzu görmemiz mümkündür. Varlıklarımız ölür, bizden ayrılır ve çürür, olgularımız yenilenir, işimizden emekli oluruz. Kendimizi öğrendiğimiz ve benimsediğimiz süreçte kendimizle var oluruz ve eğer yok olursak bu yok oluş kendimizindir. İnsan kendisiyle vardır. Bu tekliği kabul etme sürecinde kendimizi oluşturmalı ve topluma böyle katılmalıyız. Buradan başına buyruk bir birey yapısı ön görülmemelidir. Sadece birlikte yaşam sürdüğümüz bu evrende, kendimiz dışındaki insanlardan bu tekliği yok etmek anlamında bir beklenti söz konusu olmamalıdır. Bu şekilde bir olgu yaratırsak benliğimizde bunun adı artık yalnızlık değil yaşam mücadelesi olur. Ve en nihayetinde bizi anlamsızlığa sürüklüyor gibi görünen yalnızlık kavramı yerini, mücadelesine anlam katarak ilerleyen bir bireye bırakır.