Yalan; bir insanın yaşanan olayı çarpıtarak anlatması, gerçek dışı ifadeler kullanması ve karşısındaki insanı yanlış yönlendirmesi olarak tanımlanabilir. Peki, beyaz yalanlar da dahil olmak üzere insan hiç yalan söylemeden yaşayabilir mi?
Öncelikle şunu söylemek gerekir ki karşısındaki insanın düşüncelerini farklı bir boyuta taşımak ve niyeti, yalanda en çok tartışılan konulardan biridir. ‘’Niyeti kötü değildi, o kadar da büyük bir ayıp sayılmaz’’ denildiğini çokça duyarız. İyi niyetliyse Beyaz Yalan diye yalanı kategorilere bile ayırıyoruz. Halbuki yalanın hedefi ve niyeti sübjektiftir. Kime göre iyi ve doğur, kime göre yanlış ve kötüdür? Oysa sadece bir tane yalandır.
İyi niyet olduğunu iddia eden ve karşısındaki insanları incitmemek için yalancıklar söyleyen insanlar belli bir noktadan sonra kendi hayal dünyalarını yaratabilirler. Bu dünyanın içerisinde ilişkilerde bir dolu gerçek dışı olaylar dönebilir. Genellikle bu durum insanın kendini mutlu etmek için yaptığı pembe bir dünya kurma isteğidir. Bu tür bir yalanın iyi niyet veya kötü niyet diye ayrıştırılması kişilere ve ilişkilerine zarar verecektir.
Yalandan Sayılmayan Yalanlar
Yaşanan bir olayı görmezlikten gelme ve yok sayma gibi savunma mekanizması olarak çalışan yalanın durumu biraz daha farklıdır. Genellikle bilinç dışı bir eylem olan bu savunmanın, egonun zarar görebilme ihtimalini ortadan kaldırmak için yapılan ve kişinin benliğini korumaya çalışma eğilimini yansıtan mekanizmalardır. Bazen kişiler çok travmatik bir olayla yaşayabilirler ve bu olayı kendi zihinlerinde değiştirebilir veya olay hiç gerçekleşmemiş gibi yok sayabilirler. Kişilerin bu travmatik olayla yüzleşmekten korkması ve kaçması sonucu oluşan bu doğal savunma mekanizması yalan olarak kabul görmez.
Aynı şekilde psikolojik bir rahatsızlıkla başa çıkmaya çalışan birçok insanın doğruluğuna kesin bir gerçeklikmiş gibi inandığı sözler de yalan olarak kabul edilmez. Bir şekilde yanlış bir bilgi ediniminin ardından bu yanlış bilgiyi doğru bir bilgiymiş gibi başka birine aktarmak da yalanın bir parçası değildir. Bilginin kaynağı olan bireyin bunu bilerek yanlış söylemesi ikinci kişinin bilgi aktarımını etkilemez.
Yalana Başvurmadan Yaşamak Mümkün Mü?
Peki, hiçbir şekilde yalana başvurmamak, onu asla kullanmamak ne ölçüde mümkün mü? Pek çok insan bu soruya cevap olarak ‘’Hayır, mümkün değil; herkes yalana ihtiyaç duyar’’ diyecektir. Aslında bakarsanız, haklısınız. Ünlü bir nörobilimci olan Sam Harris ise Yalan adlı kitabında ‘’Evet, %100 Yalansız bir yaşam sürmek mümkün’’ diyor.
Günlük hayatımızda baktığımızda pek çok ufak tefek yalanlarımız mevcut. En basitinden herkes ‘’Nasılsın’’ sorusuna iyi değilken bile ‘’İyiyim’’ cevabını veriyor. Fakat düşünelim ki iyi değilken bize bu soruyu soran arkadaşımıza ‘’İyi değilim’’ dürüstlüğünde bulunalım. Sizce de arkadaşlarımızla kuracağımız bağlar kuvvetlenmez mi? Biraz dertleşmek, dürüstçe açılmak bize iyi gelmez mi?
Bu küçük beyaz yalanları söylediğimiz gibi ayrıca başkaları bize söylediğinde de anlıyoruz. Bu küçük şeyler hakkında yalana başvurmak herkesin kişisel ilişkilerini ve kamu güvenini zedeliyor. Dürüst bir ilişki beklentisinde olan herkesi yanlış yönlendiriyor.
Bu nedenle yalnızca ve yalnızca doğruyu söylemek veya tamamen susmak icap etmektedir. Bu bizi daha iyi ve daha özgür bir insan kılacaktır. Sam Harris; herkesin yalanlarla konuştuğu bir yerde doğru söyleyen kişi olmanın insanın hayatında uzun vadede çok daha güzel yerlere geldiğini ve güzel olaylarla karşılaştığını savunmaktadır.
Sam Harris kelimelere ip atlatabileceğimizi ama yine de doğruyu söyleyebileceğimizi iddia ediyor. “Yalancı olmaktansa, beceriksiz, hatta kaba olmayı yeğlemeyi öğrendim” diyor yazarımız. Gerçekten güzel bir tavsiye gibi duruyor.
Önerilen İçerik: Yalana Övgü