Al çayını veya kahveni biraz düşünelim. Nasılsın? İyisindir umarım ama yine de ah çekiyor olabilirsin. Geçmişine, tecrübelerine, belirsizliklerine, gel beraber ah çekelim. Düşünceliyim bu aralar, sevgi, saygı, anlayış ve hayatlarımız hakkında hep düşünmeye başladım ve evet çok düşünmek iyi değil, işte insanın elinden gelmiyor, arada bir düşünmeyi bırakamıyor. Ne düşünüyorsun? Ben insanların birbirlerine hep yabancılaştığını düşünüyorum, ailemiz olur, tanıdığımız arkadaşımız olur ama konu şu ki gerçekten tanıdığımızı sanırız. Bu düşünceden çıkamıyorum – olgunlaşıyor muyum yoksa aklım mı geriye gidiyor? Sanki şu an tüm tanıdıklarım bir yabancıymış gibi, insanın derinliklerinde sığınmak istediği bir liman arayışı var, çevremize baktığımızda herkes kaybolmuş durumda.
Hani birisini severiz peki o kişiyi neden severiz? İyi geldiği için mi, sevilecek çok şeyi olduğu için mi ya da kendimizdeki bu sevgi arayışına ayak uydurabilmek için mi – neyden mi bahsediyorum, insanın sevmemesini, sevilememesini, sevemeyişini ‘sevgi’ nedir bilememesinden kaynaklandığı düşünmeye başladım. Neydi sevgi? Severken aslında ne istemiş veya ne yapmış oluruz? Görürüm ki en büyük sorun güven problemimiz. Eğer bir kişi bizi seviyorsa ve biz onun sevdiğine inanmışsak bu güveni oluşturuyor – ama yine de bu o insanın sizi her zaman seveceği, her zaman size iyi geleceği anlamına gelmez. Nedendir peki? Görürüz birbirine yıllarca güvenen ya da bu güveni tazelemiş olan insan bir gün eşini öldürüyor. Ayrılıklar var. İnsanlar delirmeye başlıyor – buna seyirci kalmaya başladık.
Düşünelim, düşünmeye devam edelim, keşfedelim ve öğrenelim, artık düşünmeyi bırakmış olmalılar, sorgulamayı, anlamamayı, öylesine ya da geçiştirmeye – artık ne deniyorsa? İnsan eğer insan olduğunu anlarsa, insani duygularını yaşarsa, hissettikleriyle insan olabilir. Belki yabancılaşan sadece insanlar değildi, inançlarımız, duygularımız, hislerimiz ve belki de karşımızdaki insana veya herhangi bir şeye yabancılaştık.
Karşımıza biri çıkar ve bize tüm geçmişimizdeki olumsuzlukları, yaşadığımız acı tecrübeleri ve dokunuşlarıyla, bakışlarıyla, sözleriyle unutturur – peki ya öylece sanıyorsak, bu yaşadıklarımızı içimizde bitirmeden bastırmaya çalışıyorsak, çevremizdeki kişiler bunlarla dolu değil mi? İçinde bitirmeyen bir sevgiyi bastırdığı için başkasını sevemiyorsa, zamana bırakıyorsa ve geç kalıyorsa, bu konuda düşüncelerim şu – başta insan kendini sevebilmeli, ancak işte o zaman insan bastırdığı duygularını, hislerini özgürleştirebilir. Kendimize barışık olmadığımız zaman yabancı oluruz – kim olduğumuzu kabul etmemiz, anlamamız, sevmemiz gerektiği zamanlar olabiliyor ve bu yüzden hazır olamıyoruz. Kendimize hazırım diye inandırmak yerine, güçlenip hazır olmamız gerekiyor.
Bizi üzen ne çok şey var hayatta. Sevgisizlik değildi sadece, sorunlarımız var. Anlamlaştırmaya çalıştığımız yaşadıklarımızı – bir düşünelim. Sağlığın ne kadar önemli olduğunu, ekonomik özgürlüğümüzün olması gerektiğini, değerlerimizin veya görmek istediğimiz değerlerin maddiyata dönüşmesini, yalnızlığın bir sorun olduğunu ama bazende aslında gerekli olduğunu, saygının önemini, sevginin – işte sevgi dediğimiz şeye anlam yüklemek yerine aslında çok çeşidi olupta ama onu olduğu gibi kabul etmemiz gerektiğini – düşünmemiz gerekiyor.