Bu yazımızda, felsefenin en çok üretildiği yılların tuhaf filozofu Ludwig Wittgenstein ve onun kendi kadar tuhaf görülen metaforu olan sinek metaforu hakkında konuşacağız. Size felsefe tarihinin en ilginç ve belki de en dürüst metaforunu anlatmadan önce Ludwig Wittgenstein’ın kim olduğundan bahsedeceğim.
Ludwig Wittgenstein Kimdir?
Kendisi Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun son demlerinde dünyaya gelmiştir. Bütün diğer ‘‘elit’’ arkadaşları imparatorluğun son dönemlerinin ihtişamlı köşklerinde sıcacık otururlarken kendisi 1937’de bütün Avrupa’nın gürültüsünden saklanacağı Norveç Skjolden’de kimsesizliğin ortasında bir ahşap bir dağ evi inşa etmişti. Aslında bu eve sadece birkaç defa gidebilmişti. Fakat onun dünyasında öyle bir yerdeydi ki onun için bu yapı da adeta felsefe mabetlerinden biri oluvermişti.
Ludwig Wittgenstein tuhaf eylemleri olan bir adamdı. Onun tek tuhaf eylemi de tabi ki bu ahşap evden ibaret değildi. Henüz mimarlığı ve marangozluğa sarılığ kendisine Tanrı’nın unuttuğu bir yerde ev inşa etmeden önce ve hatta Avusturya’da dağ köylerine kaçıp oralarda öğretmenlik işlerine girişmeden önce de tuhaflıkları mevcuttu. Kiraladığı apartman dairesindeki üst komşusu piyanist olmaya çalışmaktaydı. Komşusunun piyano çalmaya çalışırken çıkardığı korkunç seslere dayanamayan Wittgenstein, çalışma masasına kocaman gürültülü bir vantilatör yerleştirmiş ve o gürültülü aletin sesiyle bugün herkesin elinden düşmeyen Tractatus ve Felsefi Soruşturmalar’ın kitabının notlarını o günlerin muhasebe defterlerine yazmaktaydı.
Kavanozda Dönüp Duran Sinek Metaforu
Wittgenstein için büyük bir dert vardı ve o hep bu derdi olan insanlara yardım etmeliydi. Onun derdi, ‘‘kilitli olmayan fakat içeriye doğru açılan kapıları, kendine doğru çekip açamayan insanlara’’ yardım etmekti. Bu nedenle de belli bir zaman sonra hayatındaki her şeyi bırakıp kendini felsefe dünyasının sularına bırakmıştı.
Wittgenstein için bütün acılar sadece bu da değildi elbette. ‘‘Felsefenin hedefi’’ ne diye düşünüyordu, belki de ‘‘kavanozun içinde gezip duran sineğe çıkışın nereden olduğunu göstermekti’’ cevabını verdi. Sinekler gibi acısız bir şekilde yaşamak varken Wittgenstein’in insanları uykularından uyandırmayı seçmesi ailesi de dâhil onu tanıyan herkesi hayrete düşürmüştü.
Ludwig bütün hayatını değiştirmeyi seçti. Kendisini, çevresindeki herkesi, öğretmenliklerini yaptığı öğrencilerini ve bütün bunlardan sonra herkesi kavanozdan çıkarmaya adadı kendini. Onu kavanozdan çıkmaya olanak sunduğunu söylediği felsefe, Wittgenstein için hemen hayatının en büyük sıkıntısı hem de onun bu hayattaki en büyük güç kaynağı oldu.
Dilimin Sınırı, Dünyamın Sınırıdır
Onun problemlerinin kaynağında aslında fikirlerinin yeteri kadar anlaşılmadığını fikri yatıyordu. O her zaman ‘‘Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır’’ derken, ‘‘Konuşulamayan her şey hakkında susulmalı’2 önermesinde de bulunan bir filozoftu. Bu iki önermeyi aynı anda bize sunan Wittgenstein’in bu söylemleri, sonraki yıllarda bazı işgüzar reklamcılar için bir reklam propagandası olarak kullanılması, aslında Ludwig içim kendisini kendi inşa ettiği kulübeden atmasını için iyi bir neden olabilirdi.
Ludwig için birçok insan kavanozda kapana kısılmış birer sinektiler. Bu yüzden onun sinek metaforu bütün dünyada büyük bir etkiyle karşılandı. İnsani kavanozdaki sineğe benzeten bu adaman, dünyasının sınırlarını dilinin sınırlarıyla eş değer gören bu adam zamanının en dürüst ve en tuhaf filozofu olarak görüldü. Tabi kim, ne zaman tuhaf olmayan bir filozof gördü, ben de bunu çok merak ediyorum doğrusu.
Sinek metaforu olsun, bu metaforunu derli toplu bir anlatımla bütün felsefe dünyasına yol göstermesi olan hayatını bununla geçiren Wittgenstein son sözlerinde, 28 Nisan 1951 günü yazdığı sözlerinde, “Harika bir yaşamım oldu” demişti. Hiçbir tuhaf adam gerçekten mutsuz bir adam değildi belki de. Belki de gerçek mutsuzlar sinek metaforu gibi kavanozda yaşayan insanlardı.