Virajlar, Seçimler, Dönemler ve Aşk

Kaynak belirtilmedi

KESKİN VİRAJLAR

Ucunu alamadığımız ve gelişini göremediğimiz bazı virajlarımız vardır hayatta. A ile B’nin arasında adeta pamuk ipliği bağlıdır, farkına varamadan duygularımız bir uçtan diğerine geçmiş, bizi ise haklı bir şokta bırakmıştır. Üzerine düşünerek feda ettiğimiz gecelerimize ne mutlu (!) ki bizi yerle yeksan edecek onlarcasına daha hazırlıklı olmalı, naralarla geçecek gecelerden korkmamalıyız.

Zamanımızın kıymetli oluşu bir yana dursun, uçlarda gezdiğimiz sürece hayatın bize dibi ve zirveyi aynı anda yahut peş peşe yaşatabileceğini hep aklımızda tutalım. Bazen isyan etmekten gülümsemeye vakit ayıramıyoruz.

Halbuki virajları dönerken yapmamız gereken ilk şey gözümüzü kısarak iyice odaklanmak, neyin ne olduğuna tüm dikkatimiz ve takatimiz ile bakmak, tehlikeye ağız dolusu gülümsemektir, kalbe de tam olarak bu lazım.

Virajdasın.

Dönüyorsun.

Kaza yakın.

Ne yapacaksın peki?

Gerisin geri mi döneceksin?

Boşuna mıydı bunca uğraşı?

Savaşta hiç nara atamamışken bırakmak, sana yakışır mı?

Gidebildiğin kadar ileri gitmelisin ve bu savaşı kazanacağını bilmelisin, her zaferin altında inanmak yatar ve tüm insanlar bilir ki yeteri kadar inanırsan, her şey halledilir, zaferine şimdiden gülümsemelisin.

İŞ, OKUL VE AŞK ÇIKMAZINDAKİ VİRAJLAR

Güncelde hayatını bireysel idame ettiren ve geleceğinde ek bir imza atılmasını istemeyen her insanın bu çıkmaza bir gün uğradığı su götürmez bir gerçek.

Aşk herkese denk gelmiş bir meret.

Kimine cenneti yaşatırken kimisini de yağan yağmurun sek sek düşen damlaları bile volkan patlamasından çıkan lavmışçasına yakar. Kime ne vereceği tamamen çarkıfeleğin insafına bırakılır, kimin zarları 12 gelirse bu oyunu o kazanır.

Öyledir aşk, kelimenin tam anlamıyla ironiktir.

İş ve okulun arasında aşkına da sahip çıkabilen birisi olmak demek, bu hayatta muhakkak bir dal bulacak, kökünde baharlar dikeceksiniz demektir. Kafadaki meşguliyeti kalptekinden ayırabilmek keza, önemli bir meziyettir.

Eskiden, daha kolaydı aslında her şey. Teknolojinin çıkışı sonrası “Aşk” da hayli kirlendi. Sanılanın aksine herkesin üçer beşer yedeği, favori eski sevgilisi, düzinelerce flörtü, bariyeri, gümüş madalya almış platoniği… 

Eşkenar beşgenden hallice bir aşk koalisyonu söz konusu. Gidin bir insanın yakın arkadaşlarına sorun, size asla tek bir isimden bahsetmezler en kötü 3 kişinin ismi zikredilir o an karşınızda. Tabi bunun sebebini hepten teknolojinin üzerine boca etmekte yersiz bir tavır olur. 

Zira bu çağın insanı olmak bizim elimizde değildi, biz yalnızca bize yazılan hikâyeyi yerine getirmekle ve atmamız gereken adımları tüm sağlamlığıyla atmakla yükümlüyüz, yine de buna sığınarak insanların içindeki sadakatsizliği poh pohlayacak değilim, kirli bir devirde temiz kalmakta mümkündür, yürekten istenilirse şayet.

Düşünsenize, bu devrin karanlığında bembeyaz bir turna kuşunu sevmişsiniz.

Bütün bu yoğunluğun içerisinde, kritik seçimlerin eşiğinde, sevdiceğinin gözlerine bakarak uzun uzun uyumayı düşlediğinde hayat, elbette ki daha çekilesi bir hal alır, öyle değil mi? Ne de güzel demiş Yunus Emre.

Yalnızca devrin çamur kaplı duvarlarının altında ateşten gömleği üzerine geçirip de sırılsıklam bir aşk yaşamak ne kadar mantıklı? 

Keskin virajlarda frene basmadan hayatta kalınır mı?

Büyüyü bozmayalım en iyisi, yaşayıp görsün olası güzellikleri, kalbinin derinliklerinde hala daha aşk taşıyan nadide insanlar.

BU DÖNÜŞLER NEREYE VARACAK

Gel gelelim keskin virajların insan hayatındaki en önemli etkisine, yani çarpışmalara.

Çarpışmaları, insan hayatındaki önemli dönüm noktalarına benzetebiliriz.

Bir karar almanız lazım ama o kararın sonucunda hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, bazı samimiyetlerin bozulma, güzel anıların son bulma, birçok ihtimalin karanlığa savrulma gibi bir sonucu olabilir, çarpacaksınızdır keza bir duvara.

Çarpışmalar, insanın hayatında yıkıcı bir etkiye sebep olabilir ve hatta ve hatta olacak.

Ayaklı enkazlar olarak devam edeceksiniz hayatınıza.

Söylesenize, bir ayrılığın acısına ne kadar zaman lazım?

Bu tamamen görecelidir aslında. Kimisi gerçekten 5-10 yıl boyu tek insanın ismine sadık kalırken kimisi kısa süre içerisinde kendisine yeni bir yol çizer. Farklı yoğurt yiyişlerinin en büyük sebebi de ilişki süresince devam eden aşkın, sonlarına doğru yalnızca birbirine alışmış iki insanın ortak geçmişlerini sürdürebilmek adına onlara kalan bahanelerine dönüşüdür. 

Bu bahaneye sığınarak hayatlarına hiçbir şey olmamış gibi devam etmeye çalışır insanlar, defalarca barışılır, her hataya göz yumulur ama artık zaten biten bitmiştir çoktan, yalnızca itirafı ve son elvedası kalmıştır kişilerin birbirlerine.

Çarpışma anı, kapıdadır.

Derken baam!

Araçlar birbirine girdi ve en büyük hasarı ruhlarla kalpler aldı.

Ruh, bir yolunu bulup kendi kendini sarabilir ama kalbin belli bir süre boyunca yardıma ama öncesinde yalnız kalmaya ihtiyacı vardır.

O süre zarfı da yine aynı şekilde, tamamen göreceli ve kişiden kişiye göre değişir.

O konuda herkesi aynı kefeye koymamak lazım, zira kimin geçmişinde ne yaraların açıldığını bilemeyiz, anlatılsa dahi, bazı hisleri yüzbinlerce kez de okusak da bize geçen şeyler, yalnızca kelimelerdir. Satır aralarındaki kırgınlıkları tam olarak hissedemeyiz.

Peki, bizi asıl ilgilendiren meseleye gelelim, bu dönüşler nereye varacak?

Cevabı basit; gerçeğinize.

Dönüşlerin ardından insan hayatı boyunca çekmediği kadar özlem ve hayal kırıklığı çeker bünyesinde, geçmişindeki o sapasağlam halini özler, günceline küser, insanlara söver ve kendini odalara zincirler.

Bir süre acı çekmeye, herkesten ve her şeyden nefret etmeye başlar lakin bir yerden sonra ölünün bile yıkanarak gömülmesi gereken bu dünyada, elbette ki yaşayan ölüler, bazı şeylerden nasibini ziyadesiyle alacağı ana doğru gün sayarlar.

GERÇEĞE ULAŞTIĞINIZDA, YA TATMİN OLMAZSANIZ

Gerçek bazen biz insanları sandığımız kadar tatmin etmez çünkü beklentiler havuzu öyle dolup taşmıştır ki bizim naçizane sonuç havuzumuzun serin ve sevimli duruşu karşıdaki insanlara antipatik gelir.

Haddini aşan beklentiler, bu hayatta her şeyi öldürür derim.

Hevesi öldürür.

Aşkı öldürür.

Dostluğu öldürür.

Merakı öldürür.

İnsan hayatında ona kendini iyi hissettiren ve bu dünyayı biraz daha sevdiren ne varsa, ederinden fazla yeşeren beklenti ormanının içinde kaybolup sönmeye mahkûm edilir.

Beklentileri de tam olarak bu doğrultuda olabildiğince sağlıklı bir şekilde ayarlamak lazım.

Aksi halde sınırın üzerinde seyir eden kuş, gökyüzünden kan kaybederek yere çakılır.

İnsanın yapması gereken şey, hep bir b planıdır. Eğer yere çakılırsak, sonuçlar beklentilerimizin altında kalırsa ve hayattan umduğumuzu alamazsak o zaman ne yapılması gerekir?

Karınca hikâyesine benzer bu durum.

Mekke’ye kadar gidememiştir ama yolunda ölmeyi yeğler sevgili karınca.

Bizde beklentilerimizin altında kalan sonuçlara küsmekten ziyade onları benimsemeyi ve onlarla büyümeyi öğrendiğimizde, işte o zaman beklentilerimizi de dengelemeyi başarabiliriz. Böylelikle beklenti havuzumuz ile sonuç havuzumuz birbirilerine pek benzerler, e ortada da tatminsizlik olmaz.

Bir kere beklentimizin altında kalsın olaylar, bir kere ağır mı ağır, sonsuz mu sonsuzca yanılalım, bir kere çok sağlam bir kaybeden olalım ve ondan sonra aynaya her baktığımızda yüzümüzdeki izlerin sebebini analım. Bir daha da aynı uçsuz bucaksız beklentileri değil, daha dengeli ve insanın yüreğini yıpratmayacak düzeydeki beklentileri yeşertelim içimizde.

Biz, bir şeyi ne kadar istersek isteyelim bu hayatta, unutmayalım ki;

Denge, her şeydir, her şeyde.

 

 

 

 

Selam Ben Emirhan
Yolunun daha henüz çok çok başında olduğunun farkında olan az insan var hayatta, henüz bir başarı elde edemeden kendini alim sanan çakma filozoflar var, insan, nankör ve kibirli olmasıyla tanınır, ben ise halktan biri, ülkedeki milyonlarca gençten yalnızca bir tanesiyim, Selam, ben Emirhan.
Subscribe
Bildir
2 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Travmaları Kabullenmek
Sonraki
İblisten Gelen İlhamın Bilgisi

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.