VAZGEÇEMEDİKLERİMİZ
Gözlerinizi gökyüzüne çevirin ve aklınıza ilk gelen insanı, nesneyi veya herhangi değer verdiğiniz bir şeyi fısıldayın. İşte o fısıltı sizin gerçek olmasını istediğiniz hayalinizdir. Vazgeçemediğiniz… Çünkü hayalini kurduğunuz neyse onunla aynı gökyüzünü paylaştığınızı bilmek vazgeçememek için bir sebep verir insana. Aynı gökyüzüne bakabilirken neden mümkün olmasın… Mesafeler, engeller yıldızlar kadar çok olsa dahi görmez insanın gözü çünkü çoktan yıldızların ışığı kör etmiştir insanı.
İnsan; gündüz güneşe, gece aya veya yıldızın kuyruğuna bağlar umutlarını. Sebep arar vazgeçmemek için. Her mum ışığının dibine bakar bir gün biteceğini bile bile… Oysa ki vazgeçmemek için çabaladığımız değerler genelde vazgeçilmeye mahkûmdur. Çünkü vazgeçmemeye çabalıyorsak eğer bir kere dahi olsa zihnimizden vazgeçmek geçmiştir. Önemli olan ise bizi vazgeçmeye iten sebepler ve o sebepleri ne kadar kabullendiğimiz…
Zaman zaman insan kendini mutlu eden kişi, olay ve durumların sadece onu mutlu eden yanlarına odaklanır ve zarar veren kısımlarını ise görmezden gelir. Ama bir gün gelir ve o denge bozulur. Zamanında görmezden geldiği şeylerle yüzleşmesi gerekir insanın. İşte o an ilk vazgeçmeyi düşündüğü andır! Burada önemli olan ise kâr-zarar analizi yapabilmek ve öyle devam edebilmektir. Eğer zararı yararından fazlaysa vazgeçmek her zaman daha kârlıdır. Ama insanoğlu bu analizi yapmaktan bir süre kaçar, ya tamamen vazgeçip yok saymış gibi yapar ya da vazgeçmemek için çabalar da çabalar… O kadar çabalar ki bir süre sonra yorgun düşer ve düşünür, neden veya ne için çabaladığını… İşte o dönüm noktasıdır! Vazgeçmesi gerektiğini anladığı an ise bu andır.
Yani vazgeçememek diye bir şey yoktur. Vazgeçmek istememek vardır. Vazgeçmek istemediğimiz her şeyin bizi daha fazla yaralamadan kalması dileğiyle…
Tuğba Şahin