Ülkemizde gittikçe artan oranda sosyal bir erozyon yaşanmakta.
Gerçekten de artık görmezden gelinemeyecek…
Yadsınamayacak kadar…
Çok fazla oranda…
Kadın cinayetleri…
Adliyelik vakalar…
İncir kabuğunu doldurmayacak nedenlerden ötürü şiddet olayları yaşanmakta; ve bizler de ya gazete sayfalarından ya da televizyon ekranlarından bu olan-biteni takip etmekteyiz!
Şimdi gelmek istediğim nokta:
Siyaset bilimcilerin ve entel köşe yazarlarının kullanmayı çok sevdikleri “lümpen” olgusu.
Şöyle bir baktığımızda, lümpenleşme, toplumumuzu sarıp sarmaladı.
***
Ben, “lümpen” kavramını daha çok işsiz-güçsüz herhangi bir baltaya sap olamamış; yine yaşamdan kopuk olarak savruk bir biçimde yaşayan kişiler için kullanmaktayım.
Gerçekten de “lümpen” kitleler, siyasetçiler açısından büyük önem atfetmekte. Seçim dönemlerinde politikacıların, sırf siyasal ikbal, çıkar ve gelecek için bu lümpen kitleleri manipüle etmeleri, bu kitleleri gözbağıyla etkilemeleri; yine siyasetçilerimiz tarafından büyük bir maharetle kullanılan siyasal retorik, bu başı bozuk kitlelerin bazen bir ülkenin kaderine bile etki yapmalarına neden olabilmektedir.
Demek istediğim…
Son dönemlerde, ülkemizde yaşadığımız tatsız olayları bu veçheden değerlendirmek gerektiğine inanmaktayım.
Bir kere işsizlik ülkemizde ciddi bir sorun. Özellikle, işsizliğin çok uzun bir dönem yaşanması, yani işsiz bir kişinin uzun yıllardır bir işyerinde çalışmamış olması, “iktisaden faal olmaması/olamaması”, kendini gerçekleştirebilme potansiyelinden uzak bir yaşam sürdürmesi…
Tüm bu hususlar gerçekten de toplumsal dokumuzu zedelemekte.
Belki, bu ifade ettiklerim bir şey anlatmayabilir. Yalnız, benim müşahede ettiğim toplumumuzun gittikçe “vasatlaşması”!
Eğer bu lümpenleşmeye bir çare üretmezsek, geniş kitleler, savruk bir yaşam düzeninde hayatta kalmaya mecbur bırakılırlarsa, toplumumuzdaki yozlaşma devam edecektir.