Bir kişi, ilk defa yeni bir şehre gidiyorsa; o şehre veya o şehirdeki birisine karşı bir merak duyuyordur. Bu durumların ikisi de varsa ortada o zaman değme keyfine. Şehri ve/veya kişiyi keşfe çıkar kaşif. İçi kıpır kıpırdır, zaman su gibi akar gider yolculukta. Keşfin ve keyfin sarhoşluğu sarmıştır dönüş yolculuğunu da.
İkinci defa aynı şehre ne götürür insanı? Saygı, sevgi ve değer görmek artık ilk heyecanın yerini almıştır. Hem şehir hem de şehirdeki kişidir bunun nesnesi. Nesne; öznenin duygularını köreltmeye çalışmamışsa, çirkin yanları göze batmıyorsa, rayına girmeye meyillidir çoktan tren. Yolu belli olan trenin makası değiştirilirse tren aynı yere yine varır. Varış aynıdır belki ama süreç farklı işlemiş ve farklı anlar yaşamıştır kişi. Kalktığı yerle vardığı yer arasındaki yol, şehre veya şehirdekine farklı bakmasına neden olur bu durumda. Sonuç odaklı olsa da nesne, süreç bambaşka bir kişi yaratmıştır. Süreç, kişiyi kendi benliğinde olumlu yönde törpülemesine sebep olmuştur. Öz-şefkatini artırması için benliğinin kapılarını göstermiş ve buyur edilmesini sağlamıştır oradan içeri.
Üçüncü ve sonrası oluyorsa eğer, tehlikelidir yolculuk. Bir bağlanma isteği sarmıştır dört bir yanını. Elde edememenin, istenmediğini düşünmenin tarif edilemez yarası ve kini. Ama yara kabuk bağlar elbet, tekrar yolmaya yeltenmemek kolaylaştırır işi. Unutmamak gerekir hiçbir yolculuğu, unutmak geliştirmez bizi. En acısız ve kalıcı yolu aşmaktır. Hem yolculuğu hem yolu hem varışlarını hem de bütün enkazlarını.