URVENLER
Karanlığa gömülmüş beyazlar içinde bir ülke… Sadece rüyalarımda anlık görüntü olarak beliren o kuyunun dibi. İlk bakışta çok güzel gelse de her güzelliğin çekilmez ve istenemez yanlarının da olduğunu hatırlatacağım sizlere.
Ablam ile nedenini hatırlamadığım bir konuda tartışmaya başlamıştık. Benden tiksiniyor hakaretler yağdırıyordu. Eminim ki yine suçlu kişi bendim. Bir klik sesi ile irkildik ikimize ve hatta birçok kişiye aynı anda giden bir mesaj. Merhabalar açılışa özel ücretsiz sauna partimize davetlisiniz, bugün saat 14:00 vs. Tabi ki de böyle saçma şeylere hiç zaman harcamayacaktım ama ablam da ki değişim beni meraklandırmadı değil. Az önce birbirimizi yerken bana melek gibi davranmış dolabından beyaz hoş bir elbise çıkarıp “giyin gidiyoruz” demişti. Kendimi ağırdan satmaya kararlıydım. Elbise öyle hoş öyle temizdi ki bana vermesi imkansız bir şeyi anlamı olmayan bir mesajdan sonra niye vermişti ki? Sadece gülümsüyor ve yalvarırcasına “gidelim” diyordu. Peki dedim. Hala elimdeki beyaz elbiseye bakıyordum o lavaboya geçip sauna için temiz havlu falan hazırlamaya gitmişti bile. Mesaja istemsizce bir kere daha baktım. Ablam her şeyi arabaya koyduğunda yanıma gelip e hadi giy dedi. Durdum ve “ ne yani saunaya elbiseyle mi gideceğim? Bu bir şaka falan mı? Hayır yani doğum günümde değil seni anlamıyorum. Bu elbise çok hoş beleşe bir sauna için harcamayacağım.” dediysem de dinletemedim tişörtümü çıkarıp elbiseyi başımdan aşağı geçirdi. Boy aynasına doğru yürüdüm. Bu kız ben olamazdım. Saçları siyah ve düz, açık renkli tene sahip o kız ben olamazdım. Ablam şaşırmışa benzemiyordu. Devam ettim artık her şeyi merak ediyor daha da ileri gitmek istiyordum. Elbiseyi giydim ve saunaya ablamın arabası ile gittik. Kapıya vardığımızda spor tesisleri gibi bir şey bekliyordum. Hayal kırıklığına uğradım ahşap basit bir kapı tıklatmanız yetiyordu, hatta kırabilirdiniz isterseniz. Herkes havlulara sarılmıştı ben hariç. Ablam da bir anda havlu içinde beliriverdi. Beraber boş bir yer bulup oturduk. Buharlar yükselmiş ben epey sıcaklamıştım. Üç sarışın kızın bana dik dik baktığınını fark ettim. Bakışları rahatsız edici boyuttaydı. Gözlerimi kırpmam ile her şey değişti. O üç kızla uzun taş sütunlarının süslediği uzun bir koridorda yürürken bulmuştum kendimi. Herkes roma devrinde gibi bir kolu açık çarşaflarla geziyordu. Bende onlardan farklı sayılmazdım beyaz bir elbise… İlginç ve güzel görünüyordu her şey ama merak ettiğim ve cevap alamayacağım çok sorum olacaktı.
Adımlarımı istem dışı attığımı fark edip korktum “Neresi burası, neden buradayım.” dedim. Saçları: parlak bir bakır tonu olan beyaz tenli kadın bana doğru yaklaşıyor aynı zamanda açıklama da yapıyordu. “Merhaba, buradasın çünkü sana ait bir yeteneğin var hadi onu göster bize” dedi ışıldayan sesiyle. Evet yanlış yazmadım sesi ışıldıyordu bu kelime o sese daha çok uymuştu. Tabi ki tepkimi koyup “ben hiç bir yeteneğe sahip değilim eve gitmek istiyorum, beni merak edecekler.” dedim. Güzel ışıldayan sesli kadın “Merak etme sen zaten onlarlasın.” dedi. Bilmece gibi konuşuyorlardı. İlerledikçe ayaklarımın çamurlara battığını elbisemi kirlettiğini gördüm ama durmadık, duramadım. Büyük uzun dikdörtgen şeklinde taş masa çıktı karşıma, ortalık fazla karışıktı. Sarı saçlı daha önce görmediğime emin olduğum bir çocuk yanıma gelip beni tanıdın mı dedi. Onu tanımamıştım hayır anlamında başımı sağa sola salladım. Yerde bir zincir gördüm baktığım yöne bakan o sarışın üç kız bir anda çığlık atmaya başladı ve “Kaçmış, çabuk her yeri arayın” dediler. Aynı anda konuşuyorlardı. Kısa süre sonra bir gürültü koptu ve iri cüsseli sert bakışlı yakışıklı bir adam hızla oraya geldi. Daha gür bir sesle “hemen bulun” diye bağırdı. Bir kaç dakika öylece durdum tabi kız bulunup getirildi ve zincirlendi. Ürkmüştüm, buradan kaçamayacağımı, kaçarsam da hemen bulunacağımı anlamıştım. Dikkatli baktığımda herkeste zincir vardı istemsizce elimi boynuma götürdüğümde zincirim yoktu. Ama takacaklarına emin olmuştum. Aylak aylak etrafı seyretmeye ve yavaş adımlarla dolaşmaya başlamıştım. Sarı saçlı çocuk peşimdeydi. Bir süre sonra ağırlık hissettim üstümde başımı havaya kaldırdığımda iri cüsseli adam bana bakıyordu. Gözleri her tondaydı. Nasıl anlatsam gri, yeşil mavi, pembe, sarı… gökkuşağı gibi diye düşünürken o “ dairesel bir pastayı 27 parçaya ayırmak gibi.” dedi. Evet, o yetenekliydi ve yeteneği de düşüncelerime ulaşmak. Herkes taş masa etrafında dizildi. Bir şey yavaş yavaş yukarı yükselmeye başladı. Ortalığı boğucu bir karanlık kapladı. Gözlerim bu karanlığı kabul etmiyordu. Normal değildi bu karanlık ve ellerimi şiddetle sağa sola savurdum bir anda masada melek mumlar belirdi. Melek mumlar yanmaya başladı. Yükselen şey bir kadın gibi görünüyordu. Teni simliydi, kulaklarında kanat vardı büyük kelebek kanatları. Sesi olmasa tanıyamazdım ışıldayan ses. “Başlıyoruz URVEN ler. Urven derken ne demişti anlayamadım. Mumlarda onunla birlikte yükseldi. Yükseldikçe oda aydınlandı ve bu beni iyice rahatlattı. Birden bir şeyler olduğunu fark ettim. İç sesim konuşuyordu.” Senin yeteneğin var etmek. Korktum bu küfür gibi bir şeydi çünkü. İhtiyacın olduğunda kendini kurtarabilirsin bizi de öyle” dedi. Kim konuşuyordu benimle diye etrafa bakarken sarı saçlı çocuk bana dönüp iç sesine odaklan hepimiz aynı durumdayız. Yeteneklerimizin doğuşunu izliyor onlara yön veriyoruz aksi halde o seni yönetir ve bunu istemeyeceğine emin olabilirsin. Ha bu arada beni Ocak ayında da görmüştün, oradan hatırlarsın belki” dedi. Uyanmak istedim bunun bir rüya olduğunu anlamıştım. İç Sesim durmadı “Amacını bul, birileri seni bekliyor onları bul.” Dedi. Kan ter içinde uyandım. Düşündüm düşünürken bir şeyi fark ettim. Rüya defterim vardı. Ocak ayın ı açıp her güne baktım evet o çocuk benim bir rüyamda da yer almıştı. Yükselen ağaç adlı rüyamdaydı. İşin en ilginç yanı bu rüyam üç gün sürecekti. İlki burada son buldu.