Yapay zekâ denilince aklınıza ne geliyor? Bilim kurgu filmlerinde dünyanın sonunu getiren robotlar mı? Aslında pek de öyle değil, aksine insanlığa fayda sağlayan bir teknolojiden bahsediyoruz. Yapay zekânın çeşitli tanımları olmakla birlikte temelde bir bilgisayarın ya da bilgisayara bağlı bir robotun insan gibi düşünüp davranması olarak özetleyebiliriz. Gelişen teknolojiyle günümüzde oldukça popüler olan ve merak uyandıran yapay zekâ yenilenerek her geçen gün bizi şaşırtmaya devam ediyor. Telefonumuzdaki akıllı kişisel asistanımız Siri, yüz tanıma sensörleri, insana ihtiyaç olmadan kullanılan otonom araçlar ve insansı robot Sophia hepimizin duyduğu yapay zekâ alanlarından yalnızca birkaçı. Yapay zekâ hastaların verilerini analiz ederek kanser, şeker gibi hastalıkları önceden tahmin eden, hangi birey için hangi tedavinin yararlı olacağına karar veren, hukuk, eğitim, güvenlik, ulaşım yani aklınıza gelebilecek her alanda hayatımıza kolaylık sağlayacak bir teknoloji olma yolunda hızla ilerliyor.
Yapay zekâyla insan zekâsını, davranışlarını taklit eden, görüntü ve örüntüleri tanıyabilen, çeşitli karmaşık problemlere çözüm üretebilen zeki makineler oluşturmak amaçlanmaktadır. Tüm bunları bir insanın deneyip, yanılarak yani ders çıkararak öğrenmesi gibi makinenin de algoritmalar aracılığıyla kendi kendine öğrenmesi istenmektedir (Öztemel, 2020). Yapay zekâ birçok alanla birlikte çalışır: bilgisayar, matematik, mühendislik, psikoloji, dil bilimi gibi.
Makinelerin yalnızca belirli bir iş için oluşturulmuş zeki davranışlar göstermeleri zayıf yapay zekâ olarak adlandırılırken, insan düşüncelerini ve davranışlarını taklit edip birçok beceriyi aynı anda gerçekleştirmeleri güçlü yapay zekâ olarak adlandırılmaktadır.
Yapay Zekâ neler yapabilir?
Yorum yapabilir, problem çözebilir, öğrenebilir, karar verebilir, metin okuyup anlam çıkarabilir. Belirli fiziksel aktiviteleri yerine getirebilir. Yürümek, merdiven çıkmak gibi. Kısa bir süre içinde yapay zekâların birbirleriyle konuşabilecekleri, sosyalleşebilecekleri, çeşitli işleri aynı anda yapabilecekleri, duygusal zekâ ve ana dil açısından da hızla gelişme göstermeleri beklenmektedir (Öztemel, 2020).
Yapay Zekâ ve Tarihi
2. Dünya savaşı sırasında Almanlar “Enigma” adında bir şifreleme ile haberleşiyordu. Alan Turing bu şifrelemeyi bir makine ile çözerek tarihe geçti. Yayınladığı makalede ise “Makineler düşünebilir mi?” sorusunu sordu. Ünlü Turing testi ise bir makinenin düşünüp düşünemeyeceğini ölçmek için kullanılan bir testti. Testte sorulan sorular bir makine ve bir insan tarafından yanıtlanmakta ve sorgulayıcı tarafından ayırt edilmesi istenmektedir.
1956 yılında Dartmaouth Görüşmesi’nde “yapay zekâ” ismi ilk kez ortaya atıldı. Gelişmeler devam ederken 1997’de Deep Blue adında bir bilgisayar dünya satranç şampiyonu Kasparov’u yendi. 2000’li yıllardan sonra ise robot oyuncaklarda yapay zekâ uygulamaları sıklıkla kullanılmaya başlandı (Pirim, 2016). Günümüzde bu teknoloji insan özelliklerinin robotlara kazandırılabilmesi üzerine gelişiyor.
Yapay zekâ ve Psikoloji
Yapay zekânın psikoloji ile çalışmaları hızla gelişmektedir. Özellikle klinik psikoloji alanında, psikoterapi seanslarında kullanılan sanal gerçeklik uygulamalarıyla psikiyatrik semptomlarda %15’den %67’e kadar azalma görülmüştür. Bilişsel davranışçı terapi ile birlikte uygulanan: fobi, bağımlılık, anksiyete bozuklukları, otizm, travma sonrası stres bozukluğu gibi çeşitli alanlarda kullanılmaktadır (Derin ve Görkem, 2020).
Terapistlere yönelik hazırlanan yazılımlar üç boyutlu olarak gözlük, bilgisayar ve seslendirme ile oluşturulmaktadır. Örneğin bağımlı bir kişiye çeşitli senaryolar yaratarak birey-bağımlılık ilişkisi terapist tarafından gözlemlenebilir. Ya da travma sonrası stres bozukluğu, fobi gibi psikolojik rahatsızlıklar sanal gerçeklik tarafından maruz bırakma yöntemiyle yaratılır. Böylece bireyin oluşturulan kaygılı, stresli ve zor durumlarla baş etmeyi öğrenmesi sağlanır. Köpek fobisi olan birinin sanal ortamda havlama sesine, köpeğin görüntüsüne alışması maruz bırakma yöntemiyle terapi odasında sağlanabilir.
Bir diğer konu ise yapay zekâ, insan psikolojisini anlayıp yapay duygular oluşturmak amacıyla insansı robotlar geliştirmeyi amaçlar. Oluşturulan insansı robotlara duygu, davranış, düşünce, karar verme yeteneklerinin kazandırılması da psikoloji bilimi yardımıyla gerçekleştirilebilir. Tıpkı robot Sophia’ya empati yeteneği kazandırılmaya çalışılması gibi.
Belki de çoğumuz, makineler gelişip, insanlığa hizmet eder fakat insansı özellikler kazanamaz diye düşünüyoruz. Onların katı, donuk ve ruhsuz kalacakları yönünde bir algı oluşturmuşuz. Bir de şu açıdan bakalım. “Gözlerindeki ışığı, neşenin gizli noktasında bulup…sonra bakmadan yüzüne vuramazsak ne anlamı var…” bu dizeler ünlü bir şairin kaleminden çıktı desek birçok kişinin inanacağına eminiz. Fakat az önce yazdığımız üç- dört kelimeyle bize bu şiiri bir yapay zekâ yarattı. 14 Şubat günü ABD’li bir şirket tarafından aşk mektubu yazmak için bir yapay zekâ robotu geliştirildi. Üstelik bunu saniyeler içinde çeşitli seçenekler oluşturarak sundu. Yapay zekâlar günümüzde: şiir, tiyatro oyunu yazıp, rekor fiyatlı tablolar yaratarak sanatın her alanında aktif rol oynamaya başladı. Bu hiç de bizim sıradan, bildiğimiz ruhsuz makinelere benzemiyor değil mi?
Yapay zekâ tarafından çizilerek 432 bin dolara satılan tablo
Kaynakça
Derin, G. ve Öztürk, E. (2020). Yapay zekâ psikolojisi ve sanal gerçeklik uygulamaları. Türkiye Klinikleri, 41-47.
Öztemel, E. (2020). Bilişim teknolojileri ve iletişim (1.baskı). Ankara: Berk Grup Matbaacılık.
Pirim, H. (2006). Yapay zeka. Journal of Yaşar University, 1(1), 81-93.