Küçükken bir kitap okumuştum, acaba ne kadarı aklımda kaldı ne de olsa artık dün yediğimizi bile unutuyor değil miyiz? Sahi bir şeyi unutmak ne kadar kolaydır ya da ne kadar büyük bir bağ kurmalıyız ki unutmayalım.. Bağ kurmakla mı alakalıdır bir şeyi unutup ya da unutmamak.. Sonuçta bağ denilen şey bir şeyi tutmakla alakalıdır. İstenmeyen bir şey neden tutulsun ki, unutmak bize doğuştan gelen bir yetenek midir? Eğer hafıza doğuşumuzla gelen bir yetenekse unutmakta öyledir. Peki bu ne kadar kontrolümüz altındadır? Unutmak ya da unutmamak bu kadar kolayken istediğimiz şeyi unutup, istemediğimiz şeyi unutmamak hayatın cilvesidir diyebiliriz.
Peki ya hatırlamak her ne kadar unutmanın tersi gibi görünse de aslında hatırlamak bize bahşedilen en güzel duygulardandır. Unutulmayan bi şey hatırlanmaz, unutulan ise hatırlandıysa artık unutulmuş sayılmaz. Ve bir şeyi hatırlamak acısıyla tatlısıyla bizi besleyen bir şeydir. Büyüdüysek büyümemizi etkileyen şeyleri hatırlamak lazım, yolda yürürken önceden o yolun taşlardan topraklardan geçilmediğini bilmek -hatırlamak- bize o yolun şuanki haline şükretmemizi sağlar. Ya da zamanında bize kötülüğü dokunan birini hatırlamak bize o kötülüğü bir daha yaşamamamızı sağlar.
İşte tam burada hafızanın bi ağaçtaki kökleri olduğunu görürüz. Ne zaman belleğimizi kaybetsek köklerimizin yavaş yavaş çürüdüğünü hissetmek bize bu yolculuğumuzun sonunun geldiğini anlatır. O halde unutmak ya da unutmamak işte bütün mesele bu diyebilir miyiz? Bir yazıda da okuduğum gibi ‘’Sizi hatırlayan son kişi öldüğünde hiç yaşamamış olacaksınız.’’