Umut varsa yarınlar da vardır
bazen her şeyin mahvolduğunu düşünürüz bütün umutlarımızı kaybederiz hayat değersizleşir küçücük bir endişe bile duymayız. Duygularımızı düşüncelerimizi yitiririz ama hayat bazen olması gerektiği gibi olur bir sabah kalkıyorsun ve yerinde olmayan şeyleri görüyorsun olması gereken ne varsa o sabah hiçbir şey olmamış ve günün zerresi umurunda değil. Çünkü geceden yapacağın şeyleri planları yarın sabah kalktığında mahvolmuş görürsün bu bazen sürekli devam eder seni diz çöktürene kadar devam eder ama mutlaka o gün yine bir umutla başlarsın başka bir güne.
Bella Tar’ın yazıp yönettiği bir film var. “Torino Atı” filmde bir sahnede şöyle bir diyalog var:
-Her şey mahvoluyor. Her şey değersizleşti. Fakat şunu söyleyebilirim ki, onlar mahvetti ve değersizleştirdi.
Çünkü filmde anlatıldığı gibi gerçekten bazı şeyleri onlar mahvetti ve onlar değiştirdi.Kim onlar; onlar hayatında ve yaşamında istemediğin kişiler ya da istemediğin bir sistem ne kadar istesek de istemesek de bir sabah uyandığımızda bazı şeylerin mahvolduğunu görürüz. Diyaloğa şöyle başlanıyor:
-Neden kasabaya gitmediniz?
-Fırtına her tarafı darma duman eti
-Nasıl yani?
-Mahvoldu diyorum!
-Neden mahvolsun ki?
-Çünkü her şey yıkık dökük hale getirildi.
Her şey bozulmuş durumda. Ama her şeyin yıkık dökük ve bozulmuş duruma getirildiğini söyleyebilirim. Çünkü bu sözde masum insan yardımı denilen şeyden meydana gelen alelade bir afet değil tam aksine tüm bunlar insanın kendi hükmünü kendi benliğinden önde tutması ile alakalı tabi bu işte tanrının da bir parmağı yok değil. Biraz cüretkâr olmak gerekirse bu işte bizzat yer alıyor ve bu bizzat rol aldığı şeyse hayal edebileceğin en korkunç oluşumlardan birisi çünkü anlayacağın üzere dünyanın çivisi çıkmış durumda bu sebeple söylediklerimin pekte ehemmiyeti yok.Çünkü her şeyin yozlaşması onların bunları elde etmesi ile alakalı her şeyi sinsice ve gizli kapaklı bir mücadele neticesinde elde etiklerinden her şeyin ayarını bozmuş durumdalar çünkü neye dokunurlarsa ki her şeye dokunuyorlar anında kurutuyorlar.
Son zafere kadar işler bu şekildeydi muzaffere bitişe kadar elde etme yozlaştırma elle geçirme ya da istersen farklı bir şekilde ifade edebilirim dokunma yozlaştırma ve akabinde de elle geçirme. Ya da dokunma elde etme ve neticesinde yozlaştırma asırlardır bu şekilde devam ediyor Sürer sürer ve sürer. Sadece bu gizli gizli bazen de kaba bir şekilde arada sırada usul usul arada da vahşice tek değişmeyen şey bunun durmadan devam ettiği lakin sadece tek bir şekilde pusuda bekleyip saldırgan bir sıçan gibi.
Çünkü bu mükemmel zafer için önemli olan başka bir şeyde diğer tarafın her şey mükemmel yer yer harika ve soyluca olsa da başka türden bir kavga içine bulaşmaması başka türden bir mücadele olmamalı bir tarafın aniden ortadan kaybolması yani o mükemmelliğin harikalığın ve soyluluğun ortadan kaybolması. Böylece şimdiye dek hep pusu kurarak saldırgan davranarak kazananlar dünyaya hükmeder ve insanların onlardan saklayabilecekleri şeyler için en ufak bir köşe bucak kalmaz çünkü ellerini uzattıkları şeyi bir şekilde elde ederler. Ulaşamayacaklarını düşündüğümüz şeyleri bile ama ulaşırlar. En sonunda onların olur. Çünkü gökyüzü ve hayallerimiz zaten hali hazırda onlarındır.
O kısır döngü doğa bitmez sessizlik ölümsüzlük bile onların ellinde anlıyor musun? Her şey ama her şey sonsuza dek uçup gitmiş durumda. O birçok soylu harika ve mükemmel şeyler sadece durdular böyle açıklamak doğruysa bu noktada duruverdiler ve tanrı ya da tanrılar olmadığını anlamak ve kabul etmek durumunda kaldılar. Bu mükemmel harika ve soylu kişiler bu doğruyu daha en başından anlayıp kabul etmek durumunda kaldılar. Tabi bunu anlama yönünde yetersiz kaldılar buna inandılar kabul ettiler ama hiç anlamadılar öylece şaşkın şaşkın ama bıkmadan durdular ta ki beyinden kopup gelen bir kıvılcım onları en sonunda aydınlatana kadar.
Böylece birdenbire tanrı ya da tanrılar olmadığının farkına vardılar birden bire iyi ya da kötü bir şey olmadığının farkına vardılar neticesinde de durum böyleyse kendilerinin de aslında var olmadıklarını görüp anladılar sanırım bu anın onların sönüp yok oldukları anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Sönüp yok oldular; aynı çayırlık bir alanda için için yanan bir alev gibi. Bir tanesi daimi kaybeden, diğeri de daimi kazanandı. Yenilgi, zafer, yenilgi, zafer ve bir gün bu civarda yanıldığımı anlamak zorunda kaldım ve bunu yaptım. Bu dünyada herhangi türden bir değişim olmadığını ve olmayacağını düşünürken tamamıyla yanılıyordum. Çünkü inan bana bu değişimin gerçekten meydana geldiğini artık biliyorum bazı şeyleri onlar mahvettiler.
İstediği kadar mahvolsun her şey akşamı olmayan sabahın, Ama şüphesiz inanıyoruz umut varsa yarınlar da vardır. “Beyin insanlara gökten yağmadı şayet Beyin gökten yağsaydı kaçıp saklanacak insanlar tanıyorum.”