“Umut Güneşi” grubu, İKGV Esenler Çok Amaçlı Destek Merkezi’nde gerçekleştirilen Kadın Dayanışma Programı’na katılan Suriyeli bir kadın olan Senaa Almehani tarafından kuruldu. 2018 yılında Almehani’nin “Suriye yemekleri mutfağı” hayalinin etrafında buluşan kadınlar kendilerine Umut Güneşi adını verdiler. Fikirlerini hayata geçirebilmek için Mart 2019’da AB Madad İnovasyon Lab programına başvurdular. Başvurularının onaylanmasının ardından program çerçevesinde eğitimlere katıldılar, projelerini geliştirdiler. Nisan 2019’da Umut Güneşi, program kapsamındaki en iyi projelerden biri seçildi ve fon almaya hak kazandı. Bu destekle mutfak için ihtiyaç duydukları malzeme ve aletleri satın aldılar. Şimdi de gruplarını ve yemeklerini tanıtma ve pazar oluşturma çabası içindeler.
Umut Güneşi grubu Suriye’nin farklı illerinden gelmiş, farklı kültür, eğitim ve mesleklere sahip 40-60 yaş arasında kadınlardan oluşuyor. İlk etapta on kişiden oluşan grup yeni katılımlarla büyüyor. Grupla yaptıkları çalışmalar ve ileriye dair hayalleriyle ilgili kısaca sohbet ettik.
Suriye tariflerinin Anadolu mutfağıyla nasıl bir bağı var?
Suriye ve Anadolu mutfakları coğrafi ve kültürel yakınlık sebebiyle birçok ortaklık barındırıyor. İki mutfağa ait yemeklerin ortak karakteristik özellikleri, özellikle sınırlarımızdaki komşu bölgelerde gözlemlenebiliyor. Örneğin iki mutfakta da kuru fasulye pişiriliyor. Yemekler arasındaki tek fark Suriye’de sadece domates sosu kullanılırken Anadolu’da domates sosuyla beraber biber sosunun kullanılması.
Suriye mutfağının 10.000 yıllık bir tarihi olduğu söyleniyor. Ortadoğu’nun ya da farklı coğrafyaların hangi kültürleri bu tarihte etkili?
Ortadoğu coğrafyası ve iklimi bu alanda yetişen ürünleri de şekillendiriyor. Bu ürünler Ortadoğu mutfağını zenginleştiriyor. Suriye mutfağı binlerce yıllık köklü geleneğiyle beraber etrafındaki diğer mutfakların da etkisinde kalmış. Ürdün, Irak, Suudi Arabistan, Filistin, Türkiye ve İran mutfaklarından etkilenmiş ve zenginleşmiş. Komşu mutfaklardan öğrendiği yemekleri kendi yemek kültürüyle harmanlamış. Örneğin Filistin mutfağından kültürümüze geçen “El Musahan” yemeğinin iç malzemeleri aynı kalmış, ancak gözleme formu eklenerek Suriye mutfağıyla bütünleşmiş.
10 kadınla birlikte Suriye yemek ve tatlılarını ürettiğiniz bir proje hazırlıyorsunuz. Karşılaştığınız en büyük zorluk neydi?
Umut Güneşi adını verdiğimiz grubumuzla Suriye yemeklerini tanıtmayı, üreterek ekonomik gelir elde etmeyi hedefliyoruz. Grubumuz İKGV’de kadın dayanışma programına katılan kadınlardan oluşuyor. Suriyeli ve yemek yapmak konusunda çok becerikli kadınlarız. Karşılaştığımız en büyük zorluk, üretim yapacak bir mekâna sahip olmamamız. Ürünlerimizin tanıtımı ve satışı konusunda da hâlâ kat etmemiz gereken uzun ve zorlu bir yol var.
Aslında Türk kardeşlerimiz Suriye tatlarını beğeniyorlar ve kabul ediyorlar. Bir organizasyonla yemeklerimizin tanıtımını yaptık. Tanıtım sırasında yemeklerimizi talep eden ve sipariş vermek istediğini söyleyen kişiler oldu. Mükemmelliğe ulaşmak için tüm çabamızı harcıyoruz.
AB Madad İnovasyon Lab deneyiminden edindiğiniz en büyük değer ne oldu?
Madad tecrübesi fikirlerimizi zenginleştirdi. Hayallerimize adım adım ulaşabileceğimizi gördük. Plan yapmayı, proje yazmayı ve uygulamayı öğrendik. Türk kardeşlerimizin desteğiyle satış yapabileceğimiz bir pazar oluşturmayı, ulusal ve uluslararası alanda tanınmayı hayal ediyoruz.
4. İstanbul Tasarım Bienali kapsamında Göç Eden Tatlar adlı bir tur düzenlendi ve katılımcılar bir yandan şef Inam Alchaib’in tariflerini denerken yemek yemenin antropolojisi üzerine sohbet etti. Benzer çalışmaların artması için neler yapmalı?
İki toplumun yakınlaşması için bu tür etkinlikler çok önemli. Bu faaliyetler kültürel benzerlikleri ortaya çıkarıyor ve insanlar arasındaki yakınlığı artırıyor. Ortak mutfak etkinliğinde benzerliklerimizle yakınlaştık, farklılıklarımızla zenginleştik. Bu tür faaliyetlerin çoğalması toplumlar arasındaki uyumu, kültürel zenginliği ve kardeşliği geliştiriyor. Etkinliklerin diğer ülkelerin mutfaklarının katılımıyla artarak devam etmesini diliyorum.
Göçün kültürel zenginliği güçlendiren yapısından bahsederken, göç eden lezzetlerin kendi içinde barındırdığı farklı kültürler nasıl sahiplenilebilir?
Bir ülkeye göç olduğu zaman, kültür ve gelenek de göçmenle birlikte geliyor. Buna karşılık ev sahibi ülke de farklı kültürel değerlerle zenginleşiyor. Günlük yaşam içinde iki toplum iletişim kuruyor. Bu alışveriş iki toplumun kültürünü besliyor. Toplumlar bu diyalogla farkında olmadan birbirlerinden etkileniyorlar. Ortak değerler ve yakınlık olunca iki kültür mutluluk ve üzüntüde yan yana durmayı öğreniyor.
Bir zamanlar Suriye de göç alan bir ülkeydi. Filistin gibi birçok farklı ülkeden insanlarla bir arada yaşadık. Onlara kucağımızı açtık, destek olduk. Onlardan çok şey öğrendik. Kader bizim yaşamımıza da göçü yazdı. Kendimizle beraber yemeklerimizi, kültürümüzü taşıdık. Dünyadaki insanların herkesi kucaklayacak büyük bir kalbe sahip olmalarını diliyoruz.