“Her şey başlar ve biter. Bazen böyle olur. Bazen de başlamadan biter ya da hiç bitmeyecek gibi başlar yine biter.”
Bihter’e dönüp sordum: “Nasıl olmuş giriş?” Ağlamaklı sormuştum ki bana acıyarak yalandan da olsa onaylasın. Çünkü artık yorulmuştum anlatmaktan, yazmaya çalışmaktan.
“Doğruyu mu söyleyeyim?” Biliyordum. Yine beğenmemişti.
“Hiç hazır değilim ama söyle, söyle de kurtulalım.”
“Metafor yapmak için çok zorlamışsın kendini. Yok metafor değil benzetme mi oluyor?”
“Devam et canım.”
“İşte her neyse bir şey oturmamış yazıda ama ne oturmamış çözemedim. Biraz zorlama olmuş.”
Metafor benzetme arası bir yorum yapan arkadaşımı zorla Kemalpaşa’dan kahve içmeye çağırıp yazılarımı okutuyordum. İlk de değildi üstelik. Yorumları berbat olsa da çilemi çekiyordu. Haksız da değildi. Haklı olduğu için berbattı. Aslında berbat olan yorumlar değil durumun kendisiydi. Sadece ben kabul edemiyordum.
Aylardır bir giriş paragrafı arıyorum. Çok özel ve etkileyici olmalı. Sahnenin son repliği, şarkının akılda kalan kısmı olmalı. Sadece orayı okuyan biri iki eli kanda da olsa okumaya devam etmeli. Ama bulamıyorum. Mükemmel paragrafı ararken neredeyse bir kitap yazdım. Ve maalesef bu sürüncememde arkadaşlarımı da taktım peşime. Artık hepimiz adı sanı olmayan ne anlatacağımı biraz bildiğim ama yine de ana fikri oturtmadığım başı sonu belli olmayan kitabıma giriş arıyorduk.
Şimdi düşününce, acaba aramayı bırakmalı mıyım ya?
“Ne oturmamış mesela yani sen ne hissettin dinleyince?”
“Aşkım zaten çok bir şey okumadın ve bir bok da hissetmedim. Yani başlamadan biten bir şey mi var başlıyor muydu hatta birinin doğumu falan mı var bitmeyen bir savaş mı var nedir yani?”
Of…
Evet var. Açık açık söylemiyor üzülürüm diye ama o da biliyor ki bu savaş kendimle doğduğumdan beri var ve tam olarak nerede ne zaman başladığını bilmiyorum. Ayrıca ikili ilişkilerimin yersizliğinden de bahsediyor olabilirdi. Emin olamadım.
“Sanattan anlamıyor olabilir misin Bihter?”
Söyler söylemez pişman olmuştum. Çünkü kız benim için bir saat yol gelmişti ve geldiğinden beri de bir şeyler okuyup yorumlatıyordum.
“Tamam kızma özür dilerim, yorumlarına ihtiyacım var.”
Masum ve yardıma ihtiyaç duyduğumu belli etmek adına bir yüz ifadesi yapmaya çalıştım.
“Kızmadım da neden öyle bakıyorsun sanki bir haltlar karıştırmış gibi?”
Hadi buyur.
“Yemin ederim ki bir haltlar karıştırmıyorum.”
Evet doğruydu çünkü mecalim yok bir haltlar karıştırmaya. Bihter de bana inanmış gibi baktı. Zaten karıştırsam hemen öteceğimi biliyordu.
“Sen ne hissediyorsun peki? Yani aklında bir kurgu olmadan yazmak istiyor olabilirsin ama onun için bile bir hissiyatın ya da ne biliyim motivasyonun falan olmalı? Ne istiyorsun?”
“Gerçekten ne istiyorsun Bekir, bu işin sonu ne olacak böyle?” Aklıma gelmişken söyleyiverdim repliği ne yapayım?
“Kızım dalga geçme iki dakika ya ayrıca sonu daha farklıydı sanki, neyse. Söyle.”
Biraz süre lazımdı. Çünkü bunu arıyordum zaten çözümü hemen sunamazdım ki…
Düşündüm. Kurguları seviyordum çünkü gerçeklerden kaçma imkânı veriyordu bana ama artık eski kurgucu kişiliğim yerini sade ve gerçekçi sanat filmlerinden keyif alan bir kişiliğe bırakmıştı. Şiir vs yazmak zaten istemiyordum. Blog yazılarımdan keyif alıyordum evet ama sanki yapmam gereken başka bir şey varmış ve yapmadığım her an o şeyden uzaklaşıyor ve kaybediyor gibi hissediyordum. Anlatmam gereken bir şey ya da biri vardı. Ben varım.
“Buldum sanırım. Kendimi anlatmak istiyorum.” Bihter’in gözünde bir rahatlama ve oh be kurtuldum sonunda ifadesi bekliyordum ama güldü.
“Ne oldu?”
“Bunu fark etmeni bekliyordum. Ben söylesem inanmaz ya da istemezdin.”
Kıyamam. Seni hak edecek ne yaptım?
Kalkıp Bihter’in yanına geçtim ve sarıldım. “Ne zamandır süründürüyorum seni peki?”
“Son bir aydır.”
Baya da fazlaymış. Bir birayı hak etti.
“Peki nereden başlamayı istiyorsun? Yani nereden başlasan iyi hissettirir sana?”
Düşündüm. Sıfırdan olabilir.
“Sıfırdan olabilir ya.”
“Yuh, bebeklikten başlayıp otobiyografi mi yazacaksın?”
Bilmiyorum ki.
“İnan bilmiyorum ama tam olarak otobiyografi de yazmak istemiyorum aslında. İnsanlar neden benim hayatımı okumak istesin ki?”
“Yani, haklısın o zaman başta bir ailenden falan bahsedersin sonra anılarını falan yazarsın.”
Ailemden bahsederim.
“Bilmem biraz ağır olmasın?”
“Neden olsun ki hayatım?”
Sarılmayı bırakıp biraz uzaklaştım. O kadar süre omzunda yatıyordum evet.
“Yani, çiçekler içinde bir hikâye sunamayabilirim çünkü evimiz her ne kadar güney cephesine baksa da hiç güneş doğmazdı.”
Bihter hiçbir şey demeden gülümsedi. Bu sefer anladım neden güldüğünü. Bulmuştuk. Sonuca ulaşmanın verdiği rahatlamayla her yetişkinin yaptığı şeyi yaptık; bir beşlik çaktık havada. Sonra da kampanya bitmeden birer bira daha söyledik.