Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2009 yılında “soykırım” olarak tanımladığı Pekin’in Doğu Türkistan politikasına karşı bugüne kadar, Çin’deki Uygur azınlığın önde gelen savunucularından biriydi.
Türkiye’nin bu tavrı son yıllarda Türk yetkililerin Çin’in Uygur politikalarını açıkça eleştirmeyi azaltmasıyla ve Türk hükümetinin Türkiye’deki Uygur aktivistlere Uygur davası savunucularına baskı uygulamasıyla değişmeye başladı.
Türkiye’de Uygur davası savunucularına yoğun baskı var.Uygur davası savunucularının Çin işbirlikçileriyle ilgili yazı ve paylaşımlarına işbirlikçilerin şikayetleriyle dava üstüne dava açılıyor.Olur,olmaz davalar için takipsizlik veren mahkemeler ne hikmetse Doğu Türkistan davası savunucularına gönüllerinin Çin işbirlikçileriyle ilgili yazdığı, yazı ve paylaşımlara hemen dava açıyor. ceza üzerine ceza yağıyor.İşbirlikçilerin avukatlığını mahkemelerde genellikle AKP’ye yakın avukatlar üsteleniyor, veya Maoculaşan sözde ülkücü Avukatlar olunca yargıda neler oluyor sorusu aklımıza geliyor?
Karar Gazetesi yazarlarından Ahmet Taşgetiren ‘Perinçek Vakası” adlı yazısında Devlet bünyesinde “Perinçek eksenli bir PDY – Paralel Devlet Yapılanması’ bulunup bulunmadığına bakmalı ifadesini kullanıyor.
Çini savunmayı partisinin siyasetinin ana damarı haline getirmiş bir siyasetçinin aileleri Çinin Doğu Türkistan’da açtığı yüzyılımızın utanç abidesi kamları olan Nazi kamplarında kalan kamp mağdurlarını çinin ağzıyla Uygur bölücüsü, CİA ajanı diye suçlamalarına mahkemelerce dava açılmaması bir işlem yapılmaması çok düşündürücü, Çinin ÇKP’sinin Türkiye şubesi gibi hareket eden bu grubun Çinin Halkın Günlüğü gazetesi gibi Türkçe versiyonu olan gazetesi ”Aydınlık’ta Doğu Türkistan davası savunucuları Çin ağzıyla CİA kışkırtıcı ,CİA ajanı gibi sıfatlarla suçlamalarla yüz yüze kalıp, Çin istihbaratı MMS’ye hedef gösterilirken Türkiye’de mahkemeler, bu gazeteye ve bu parti liderine herhangi bir dava açmamaktadır.
Kayıp aile üyeleriyle ilgili bilgi almak isteyen Türkiye’deki Uygurlar’ın, İstanbul’daki Çin Konsolosluğu önünde aylar süren protestolarından sonra Ocak ayında Türk yetkililer bu gösterileri güvenlik kaygıları ve Corona virüsü kısıtlamaları nedeniyle iptal etti.
Bunun üzerine bazı aktivistler eylemlerini Ankara’daki Çin Büyükelçiliği’nin önüne taşıyarak Şubat ayının başında burada birkaç gün süren gösteriler düzenledi.
Bu aktivistler arasındaki isimlerden biri de 2011’den bu yana İstanbul’da yaşayan 30 yaşındaki Cevlan Şirmemet’ti.
Şirmemet, (Doğu Türkistan) yönetimi yetkililerinden 57 yaşındaki annesi Suriye Tursun’la bağlantısının 2018 yılında koptuğunu söyledi ve “Annemin kaybolmasının ardından 2019’da Çin Büyükelçiliği’yle temas kurarak onu bulmama yardım etmelerini istedim. Ancak taleplerimi görmezden geliyorlar” dedi.
Şirmemet, Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada polisin son olarak kendisini ve beraberindeki üç aktivisti beş saat boyunca gözaltında tuttuğunu, onlara ancak büyükelçilik önündeki gösterilerine son vermeleri durumunda serbest bırakılacaklarını söylediğini bildirdi.
Şirmemet’e göre gözaltılar Çin Büyükelçiliği’nin protestocuların yalan haber yaydığı şeklinde yaptığı Twitter paylaşımının ardından geldi.
Şirmemet beraberindeki aktivistlerin 23 Şubat’ta İstanbul’a, yolun büyük kısmında polis eskortuyla döndüklerini aktardı.
Kanada, 22 Şubat’ta ABD’nin ardından Çin işgalindeki Doğu Türkistan (Uygur özerk bölgesin)de Uygurlar’a yönelik eylemlerini “soykırım” olarak tanıyan ikinci ülke oldu. Hollanda hükümeti de benzer bir tasarıyı 25 Şubat’ta kabul etti.
Sürgündeki en büyük Uygur aktivist grubu olan Dünya Uygur Kongresi, Türkiye’de 45 bin Uygur sığınmacı olduğunu tahmin ediyor. Bu da Uygurlar’ın sürgündeki en kalabalık diasporalardan biri olduğunu gösteriyor.
Türkiye’deki Uygurlar son dönemde uluslararası alanda yapılan soykırım tanıma açıklamalarının Ankara’ya Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlalleri karşısında daha sert tavır takınması için baskı oluşturmak amacıyla yaptıkları eylemler konusunda kendilerini daha da cesaretlendirdiğini söyledi.
İstanbul’daki Uygur üniversite öğrencisi 20 yaşındaki Megpiret Ablimit, protestoya katılmanın kendisi için sevdiklerinin hayatını kurtarmak anlamına geldiğini söylüyor.
Ablimit ağabeyinin ve iki amcasının Doğu Türkistan’da kamplarda tutulduğunu söyledi ve bu kamplar için “toplama kampı” ifadesini kullandı. Ablimit, Uygur bölgesi yetkililerinin hacca giden 63 yaşındaki büyükannesinin de iki yıl sonra böyle bir kampta hayatını kaybettiğini söyledi.
Ablimit, akrabalarına yapılan suçlamaların Türkiye’de kendisini ziyaret etmek ya da Hac ziyaretine gitmek olduğunu söyledi.
Uzmanlar Türkiye’nin Uygurlar’a yönelik tavrındaki değişikliğin Türk ekonomisinin düşüşte olduğu yılların ardından ekonomik temelli olduğu görüşünde.
Merkezi Washington’da bulunan Brookings Enstitüsü uzmanlarından Kemal Kirişci’ye göre Türk hükümeti Çin’le yatırım ve ticaret ilişkilerinin Türk ekonomisini kurtarmasını umuyor.
Kirişci, Türkiye’nin Corona virüsü aşısını da Çin’den alarak yeni bir bağımlılık oluşturduğunu kaydetti.
Kirişci, Türk ekonomisinin erişebileceği fiyata istikrarlı aşı tedarikinin Ankara’nın Uygurlar konusunda büyük ölçüde sessiz kalmasını gerektirdiğini söyledi
Doğu Türkistan ve Uygurlar. Kardeş bir yurt ve kardeş bir toplum. Doğu Türkistan’da Çin yönetiminin muamelesi, insani değil. Oradan hep çığlık sesleri gelir .Çin Uygurlara soykırım politikaları uyguluyor.Evet “Çığlık” sesleri gelir oradan Türkiye’ye. Türkiye o sese duyarsız kalmaz, kalmadı bugüne kadar. En azından toplum nezdinde,ama son zamanlarda Cumhur-İttifakında yeterli duyarlılık yok.