Türkiye’de LGBTİ… Sonrasında ise sadece “LGBTİ” kavramı… Bu konu hakkında söylemek istediğim gerçekten çok fazla şey mevcut. Yaşadığım tecrübeler, tanıklıklarım ve uzun bir süreç sonrasında nihayet filtreden geçirip yazıya dökebiliyorum bütün bunları.
Öncelikle sunu söylemek isterim ki; yakın bir arkadaşım değilseniz veya sizden hoşlanmıyorsam, cinsel tercihim -tıpkı bana para atmak istemeyeceğiniz surece- banka hesap bilgilerim kadar (hatta belki de daha fazla derecede) sizi en ufak ilgilendirmiyor. Ayni zamanda bu ifade, cinsel tercihimi günlüğümü tuttuğum defter gibi köşe bucak sakladığım ve kişilerin öğrenmesinden korktuğum anlamına da gelmiyor. Bu konunun da tıpkı inancım kadar, bana özel olduğu ve kimsenin tartışma konusu olamayacağı kanısındayım.
Bu yazıyı anonim olarak yazmak istedim, çünkü anlatmak istediklerim sırasında başka kişilerin sorumluluğunu da taşımak istemiyorum. Bu dipnotumu da geçtikten sonra, her şeye en başından; yani kendi cinslerime de karşı bir yönelim hissetmeye başladığım dönem itibariyle yazıma tam olarak giriş yapmak istiyorum.
Öncelikle sunu söyleyebilirim ki, hayatımdaki yasadığım en kötü dönemlerden biriydi kendimi tam anlamıyla kabullenebilme savaşı. Bu bir savaştır gerçekten, bir insanın kendi içinde yaşayabileceği en ağır savaşlardan. Özellikle de Türkiye’de iseniz, insanların ‘sevgi’ kavramından en başından beri yoksun olduğu bir ülkede bu savaşı veriyorsanız… Ben yine de kendimi çok şanslı olanlardan sayıyorum. Çünkü ne de olsa, bu savaşın sonunda öldürülmedim.
Uzun bir süreç sonrasında bu benliğinizi de kabullenirsiniz ve bunu yakınlarımızla paylaşırsınız. Ben bu konuda da şanslı olanlardanım. Ailem beni aşmadı veya arkadaşlarım tarafından psikolojik şiddete maruz kalmadım.
Bu döneme de iyice alıştıktan sonra etkileşimleriniz bir şekilde baslar ve bir şeyler yasamaya başlarsınız. İlk duygular ve heyecanlar. Ancak Türkiye’de bunu herkes gibi yaşayamazsınız. Çünkü aslında ‘herkes gibi’ sevgilinizden vedalaşmadan önce alacağınız o tatlı öpücüğü, adam öldürmüşsünüzcesine tüm mahalleyi “AŞAĞILIK YARATIKLAR! A** Lezbiyenleri!!!” haykırışlarıyla ayağa kaldırıp saldırmaya çalışanlar olabiliyor. Maalesef bu konuda şanslı değildim. Hala çok kırgınım.
Kendinizi daha da çok kabullenir ve bu durumun aslında sizi hiçbir kişiden farklı yapmadığı bilincine ulaştığınız zaman ise bu görüsü savunmak adına Pride yürüyüşlerine katılırsınız. Ben hayatımdaki ilk Pride yürüyüşüne Türkiye’deyken katıldım. O yürüyüşten sonra ise bir daha asla yürüyüşlere katılamayacağıma dair yemin ettim. Hayatımda kendimi bu kadar diskrımine edilmiş hissetmemiştim. Hem kendi yürüdüğüm insanlar tarafından hem de yürümemize karşı olan halk ve polisler tarafından.
Türkiye’de bir şeyler gerçekten çok yanlış gerçekleşiyor. Bu yürüyüşte bizlere çürük yumurta sürüsüymüş gibi bakan halktan ve sanki annelerini öldürmüşüz gibi plastik mermi ve biber gazi sıkan polisten bahsetmek istemiyorum. Bence buradaki vahşet karşısında hepimiz hemfikiriz. Ben o gün beraber o yürüyüşü yaptığım insanların da yanlışlarından bahsetmek istiyorum.
Öncelikle su çok acı ki, benim o gün orada gözlemlediğim mantalite, kendi kendini diskrımine ediyordu. LGBTİ tüm dünyada “insan insandır” sloganıyla kendinden gurur duyar. Biz gayiz, transeksüeliz, veya isimlendirilmesine bile gerek olmadığını düşünüyorum, diye kimseden farklı değiliz. Kimse de bizden farklı değil. Bunu savunmamız ve bunu kalabalığa göstermemiz, aşılamamız gerekirken biz o gün orada çok yanlış şeyler de yaptık. Biz kendi kendimizi diskrımine ettik o gün.