TÜRKİYE’DEKİ siyasal çatışmalar nedense…
Daha çok olması gereken argümanların dışında seyretmekte.
Mesela…
Sınıf çatışması, emekçinin hakkının savunulması, kamuculuk, insan hakları ve özgürlük, yine ücret ve diğer yaşamsal alanlar daha çok sol ideolojinin alet çantasının verileriyken…
Bir bakıyorsunuz… Muhalefete demir atan CHP ve diğer etkinlikleri fazla olmayan partiler… Sanki daha çok kaos ve karışıklıktan beslenme taraftarı gibi gözükmekteler.
Şu an tarih 2021… Ve bu tarihten, seçimin ifa edileceği 2023 tarihine kadar muhalefet tarafında saf tutanlar…
Bildiğimiz argümanlar üzerinden siyaset yaptıklarını “zannedecekler”.
Belki kaç kere yazdım. Türkiye’de siyaset sahnesinde AK Parti tek başına kaldığından beridir… Sol mu sağ, yoksa sağ mı sol; insanı düşündüren gelişmeler yaşadık.
Hani bu sıralar “milli” ve “yerli” olmak moda kavramlar ya…
Şöyle bir bakıyorsunuz…
Türkiye’nin dış politikada yaşadığı bazı açmaz durumlar karşısında bile muhalefet, milli ve yerli bir pozisyon belirleyemiyor.
Kendi “haklı davamızı” savunma durumunda bile, CHP ve yanında yer alanlar, direkt ABD’nin Türkiye’yi azarlamasını beklemekteler.
Aslında, demek istediğim, bu siyaset midir?
İnsanlarımızı, biliyorsunuz, “balık hafızalı” olmakla ve “akıl tutulması” yaşamakla itham ederler dururlar…
Kimler?
Sol siyaset yaptıklarını zannedenler. Kendilerini devletin ve bu vatanın sahibi sanarlar. Sosyolojinin değiştiğini fark etmezler.
Buradan, muhalefet partileri, muhalefet yapmasınlar gibi anakronik çıkarımda bulunmamak gerekir.
Ara sıra sokak sohbetlerinde kulağıma ilişir…
Bizim insanımız, hâlen neden AK Parti’ye destek vermeye devam ediyor diye…
Gerçekten de bence, hâlâ, AK Parti’nin toplumun büyük bir çoğunluğunda bir karşılığı var: Bu da daha çok Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın liderlik karizmasından kaynaklanıyor.
Türkiye, yıllardır yaşanan kalkışmaları ve millî irade ile egemenliğin nasıl “meşruiyet dairesinin” dışına çıkılarak iğdiş edildiğini biliyor. Hatırlıyor. Bazı şeyleri belleklerden silmeniz mümkün olmuyor.
İnsanları bazı durumlardan ötürü küçümseyerek, işte efendim “ayaklar baş oldu, başlar ayak oldu” gibi sınıfsal bir statü ile ötelediğinizde veya devletin olanaklarından mahrum bırakınca…
İNSANLAR, artık bazı şeyleri yaşayarak ve tecrübe ederek öğreniyor. Akıl tutulması yaşamamak için… Bir kere değil belki kırk kere tartıyor ve ölçüyor.
Uzattığımın farkındayım.
Sol partilerin, artık kendilerini bir silkeleme zamanı geldi de geçiyor. Hani kişisel gelişim kitaplarında veya psikolojik durumların izahında çok rastladığımız bir tabir vardır:
ATALET HÂLİ.
Sol partiler iktidara ortak olmak istiyor ve bir tık ilerisi artık TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ tek başlarına yönetmek gayesindeyseler…
Sıradan insanların taleplerini dikkate almak zorundalar. Topluma öcülerle gelerek, gönül verdikleri partinin bir “umacı” gibi takdim edilmesi…
Vesveselerle ülkemizde siyasete renk katabilmeniz mümkün değil. Evet; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ulus-üniter bir yapıda inşa edilmiştir. Bunda kimsenin şüphesi yoktur. Burada soluk alıp veren, bu vatanın ekmeğini yiyen suyunu içen her kim; hangi sınıftan ve statüden ya da mevkiden olursa olsun “Türk Vatandaşıdır”.
Ama bu husus, ülkemizin çok kültürlülüğünü engellemez. Çok sesliliğini gölgelemez. Artık şu realiteyi bir anlayalım…
Türkiye, ne 80 sonrası ne de 80 öncesi Türkiye’sidir.
Neyse…
Yaşam denen büyük öğretmen…
Kabul etsek de etmesek de dönüşümleri acısıyla tatlısıyla belletiyor.