Türk Aydını ve Fikir Dünyası…

Uzun yıllardır Türkiye’de siyasi gelişmeleri takip etmekteyim. Özellikle, sol cenahta ve jargonda tezahür eden anlayışı da bir türlü anlamlandıramıyorum.

Türkiye’de 19-20 yıldır muhafazakâr bir parti iktidarda. Ve seçim dönemlerinde, görece olsa da seçim performansını arttırarak, ülkemizde neredeyse kırılması güç bir siyasal başarıya erişmekte.

Şimdi biliyorsunuz…

Covid-19 salgınından ötürü, hem ülkemizde hem de genel olarak dünyada, insanların yaşamlarına direkt dokunan gelişmeler yaşanmakta. İşte… İşsizlik, ekonomik durgunluk, iktisadî büyümede yavaşlama…

Öte yandan, toplumsal yaşamın gündelik pratikleri de alınması gereken tedbirlerden ötürü sekteye uğramakta. Bildiğiniz gibi ne olursa olsun, sol düşünce veya ideoloji tarafında yer tutanlar veya sol partiler; zuhur eden olumsuzlukların düzeltilmesinde tek adres olarak “uluslararası sol değerleri” işaret ederler:

Emekçinin hakkının verilmesi… Hakça paylaşımEşitlik, kardeşlik, özgürlükDayanışma, örgütlenme, sendikalaşma, kamuculuk, toplum çıkarlarının her şeyin üzerinde tutulması…

Öte yandan…

Bu sol aydınlar… Sol görüşe sahip teorisyenler… Ve bu dünya içinde kendini konumlandıranlar…

Sürekli soyut kavramlar ve olgular üzerinden meydanda duran sorunları çözümlemeye çabalarlar.

İşte en aşina olduğumuz olgu ise… “Bu toplum adam olmaz.”

“Aydınlar nerede, Aydın kimdir?”

Sürekli bir nostaljik gezinti içindedirler.

Şimdi şöyle bir dursak ve sorsak:

Gerçekten de “Aydın kimdir?”

Aydın olmak için nasıl bir vasfa sahip olmak lazım?

Tamam, toplumlar; pekâlâ içlerinden sivrilerek parlayan, toplumlarına tıkanma dönemlerinde önderlik eden kişilerce aydınlığa ve refaha erişirler.

*  *  *

Genel kabul olarak bakarsak… Gelişmiş toplumlar, modernleşme safhalarını tamamlamış toplumlar, uhrevi yaşamla dünyevi yaşamı birbirine karıştırmaz. İnanca ait alan, birey ile Yaratıcısı arasındadır.

Bu bağlamda, insanların varettiği toplumların içinde tezahür etmiş sosyal yapıların veya sosyal sınıfların tecrübe edilen sosyolojik, politik, ve dahası iktisadî problemlere yaklaşımları da farklıdır.

Yine, bu sosyal sınıfların ve insanların sahip oldukları yaşam felsefelerine göre; bir siyasal sistem içindeki demokratikleşme çabalarından ve doğaya içkin olan bilimsel faaliyetlerden bile beklentileri farklıdır.

Senelerdir, duyup okur ve dinlerim: Sol görüş, bilimselliği, aklı ve mantığı her nedense hiçbir farklı fikir dünyasına layık görmemekte… Her şeyin ilericiliğini, modernleşmeyi, aklı ve bilimi kendisine temellük etmekte.

*  *  *

Söz konusu, çalışanlar ve emek olgusu olduğunda, alın teri olduğunda, ücret, sendikalaşma olduğunda… Veya demokratikleşme ya da özgürleşme olduğunda… Sağlık, eğitim ve konut edinme hakkı olduğunda, hemencecik kafamız içinde edindiğimiz kalıpların içine hapsolmakta ve bu dar dünyadan olguları değerlendirmekte ve yine “diğerlerini” bizim gibi yaşam tarzına sahip olmayanları “ötekileştirmekte/yabancılaştırmaktayız.”

Acaba…

Boş mu yazdım veya gereksiz ve aslı olmayan şeyleri mi öne sürdüm, bilmiyorum…

Bu ülkede bir insan, hem muhafazakâr hem de din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması gerektiği “şuurunda” olamaz mı?

Emekçinin hakkını savunmak ya da işçinin durumu için hüzünlenmek vb hususlarda bir davasının olması durumu, sadece sol görüşe mi aittir?

Yahu bir insan mütedeyyin de olabilir, bir insan ATATÜRKÇÜ de olabilir… Bir insan abdestli de olabilir, bilime ve akla da itimat edebilir.

Böyle insanlara tepeden bakmaya devam ettikçe…

İKTİDAR YOLU zor görünmekte.

Erhan Salman
Ben, ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ, ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ BÖLÜMÜ mezunuyum... Kitap okur, köşe/kitap yazarım... Elimden geldiğince ilgi alanım doğrultusunda yazmak, en büyük tutkum ve hedefim. SEVGİYLE OKUYUN...
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
KAYGI BOZUKLUĞU (ANKSİYETE)
Sonraki
Tekken de çok olabiliyor insan…

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.