Bir sürü kitap satın alıp alıp özenle kütüphaneye koyanlardan, sonra onlara bakıp bakıp kendini suçlayanlardan mısınız?
Peki bunun bir hastalık olduğunu biliyor muydunuz?
Bu sabah yine bir eğitimin içeriğine bakarken, orada önerilen kitap listesine dalıp gitmiş ve bir süre sonra kendimi bir kitap satın alma sitesinde hepsini bir bir sepetime eklerken buldum. Ne sık yaşıyorum bunu bir bilseniz! Sepetime ekleyip ekleyip son anda “Sen önce geçen aldıklarını oku!” deyip bir güzel azarlıyorum kendimi. Sonra tekrar başa sarıyorum.
Hâl böyle olunca dedim, “Bu gidişat iyi değil, ben bunu bir Google’layayım.” İyi ki de bakmışım, meğer bu bir bağımlılıkmış! Yani içten içe biliyordum, evet, ama resmen kabul gördüğünü hiç düşünmemiştim.
Japonlar bu rahatsızlığa “Tsundoku sendromu” adını vermişler. ‘Doku’, okuma fiilinden, ‘Tsun’ ise bir şeyleri istifleme/biriktirme anlamına gelen ‘tsumo’dan geliyormuş. Yani: “Kitap satın alıp okumama hastalığı”. Kaba tabiriyle: “Kitap istifleme”
Bir çeşit bir bağımlılık olan bu hastalığa sahip kişiler bir gün okuma umuduyla aldıkları bu kitapları hem okumuyorlar hem de bu durumdan ortaya çıkan suçluluğu yeni kitaplar alarak bastırmaya çalışıyorlar.
“Bu son, valla. Bunları da alayım, hepsini okuyacağım.”
Eğer siz de okuma niyetiyle bir sürü kitap alıp kenara koyanlardan ve bir türlü kendini durduramayanlardansanız şu belirtilere de bir bakın:
- Kitap satın alınca aşırı bir mutluluk duyma
- Kitabevlerinde, kitap fuarı vb. mekanlarda bulunmaktan büyük keyif alma
- Aklındaki kitabı alamayınca huzursuz hissetme
- Kitapları okuyunca elde edeceğin bilgiyle ilgili hayaller kurma
- Kitaplarını ödünç vermek istememe
- Kitaplığındaki doluluktan keyif alma
- Kitaplara başlayıp yarım bırakma
- Kitaplara harcadığı parayla ilgili aşırı savunmacı olma ve bir gün hepsini okuyacağına dair savunma yapma
Tanıdık geldi mi? 🙁
Peki bu hastalığı nasıl yeneceğiz? Tsundoku’nun en öncelikli tedavisi kişinin durumu kabul etmesiymiş. E tamam hadi ettik, ediyoruz. Sonra? Kendimizi suçlamayı bırakacağız ve konuyla ilgili satın almalarımızda kendimize hakim olmaya çalışacağız. Minik okuma hedefleri koyup adım adım kitaplarımızı okumaya başlayacağız. Eğer bu rahatsızlık ileri seviyedeyse; ailevi, finansal problemlere neden olacak kadar rahatsızlık veriyorsa profesyonel yardım alacağız.
Hastalık gibi görünmeyen ciddi bir hastalıkmış yani bu meret.
Peki kütüphanemizde bu kadar çok okunmamış kitap olması ÇOK kötü bir şey mi?
Lübnan asıllı Amerikalı yazar Nicholas Taleb, okumamış olduğumuz bu kitapların bizler üzerinde en az okuduğumuz kitaplar kadar etkisi olduğunu söylüyor. Bu kitapların “bilmediklerimiz” ve belki “bildiğimiz yanlışlar”ın var olduğunun bir hatırlatıcısı olduğunu savunuyor. Ve bu durumun egomuz üzerinde frenleyici bir etkisi olduğunu belirtiyor. Yani bir nevi bu kitap yığınları “Ben her şeyi biliyorum ya!” düşüncesinin önüne geçiyor ve bizdeki öğrenme merakını kamçılayıp motivasyonu sağlıyor.
“Yahu daha demin hastalık dedin, şimdi motive ediyor diyorsun!”
İşte burada devreye hayatımızın her alanında bulunması gereken en önemli niteliklerden biri devreye giriyor: DENGE. İhtiyacımız olan kadarını algılayabilme, ihtiyacı olanlarla fazlalıkları paylaşabilme.
Hadi bu sizin hayatınızda kitaplar konusunda böyle veya değil, sonuçta herkeste Tsudoku sendromu olmayabilir. Peki dolabınızdaki onca kıyafet? Her yazlık/kışlık düzenleyişinizde ortaya çıkan bir “verilecekler yığını” var mı?
Ya da şöyle sorayım:
Sizler hayatınızda neleri biriktiriyorsunuz?
Kitap okuyamama ile başladım, dengeden tutun biriktirmemeye kadar konuyu uzattım. Her şeyin birbiriyle bir bağlantısı var işte. Önemli olan kendi hayatlarımızdaki bağlantıları yakalayabilmek.
Şimdi ben bu yazıyı yazdım ve az evvel açık olan online kitap alma sitesini kapattım. En azından bugün. Belki yarın da, kim bilir?
Sahip olduklarımızın (en azından kitaplarımızın ) değerini bilebilme, hayatlarımızdaki fazlalıkların esaretinden kurtulabilme niyetiyle…