Ruslar için Rus olmayanlar medenileştirilmeye muhtaçtı. Ancak Kafkasyalılar için bu medenîleştirme dahi imkânsızdı. Ruslara göre, yapıları gereği anarşiye meyilli ve güvenilmez olan bu halklar düzen altına alınamayacağından Rus modernleşmesinin önünde bir engeldi. Bu yüzden de bölge onlardan alınıp Rus nüfusa verilerek orada düzenli bir toplum yaratılmalıydı. Normalde koloniciler yerel halkı işgücü olarak kullanmak amacıyla tutarken Ruslar bu yolu seçmediler çünkü Kafkasyalıları ıslah edilemez bir topluluk olarak görüyorlardı.
Karadeniz kıyılarında hayal ettikleri ideal modern toplum tablosunda Çerkesler yer almıyordu. Çerkesleri öldürerek kalanları da sürerek Çerkesya’yi bir mezbahana haline getirdiler böylece modernleşme projelerini burada deneyebileceklerdi, sürgün ve soykırım Rus tipi otoriter modernizmin eseriydi yani. Çerkesleri vatanlarından süren Ruslar Kuzeydoğu Kafkasya halkları için de aynı sonu planlıyordu.
Özellikle Çeçenleri en fanatik ve tehlikeli grup olarak görüyorlardı. Ancak Çerkesya’da gerçekleştirilen etnik temizlik Kuzeydoğu Kafkasya’da gerçekleştirilemedi. Bunun nedenleri arasında bölgenin dağlık olması -bu yerli halkın kitleler halinde hızlı bir şekilde sürgün edilmesine imkan vermiyordu- , Rusların Osmanlı’dan çekinmesi Çerkeslerin sürgününde bile Osmanlıyla sıkıntı yaşanmıştı çünkü gönderilen nüfus Osmanli’nin tahmin ettiğinden çok çok fazlaydı- , Kuzeybatı Kafkasya’da Rus Kazaklarının kolonizasyonunda yaşanan problemler ve Rusların uluslararası tepkiden çekinmesi gösterilebilir.
Ruslar, kolonyalizmi modernizm maskesi ardına saklanarak gerçekleştirdi. Medenîleştirme projesi adı altında Kafkasyalılar sürgün ve soykırıma uğratıldı.
Rusya imparatorluğu döneminde başlayan Rus kolonyalizmi ve bununla birlikte gelen Rus modernizmi Sovyet Rusya zamanında da devam etti. Avrupanın kapitalizme dayandırdığı kolonyalizmi Sovyet Rusya sosyalizme dayandırarak uygulamaya devam etti. Yani sosyalizm temelinde kolonizasyon sürecini yeniden üreterek hem Kafkasyayı hem de Batı Türkistanı hakimiyeti altında tuttu.
Ruslar, 16’ncı yüzyılın ortalarından günümüze kadar Kuzey Kafkasya halklarına yönelik olarak; Kozakların kullanılması, Ruslaştırma ve Hıristiyanlaştırma, kültürleşme ile işbirlikçiler yaratma, böl ve yönet, sürgün ve göç ettirme, Rus kökenlileri yerleştirme, baskı ve şiddet politikalarını yaygınlıkla uygulamışlardır. Rusya’nın tarihsel süreçte uyguladığı bu politikalar bölge halklarının bölünmesi ve Rusya’ya karşı güçlü bir ulusal egemenlik mücadelesinin engellenmesi açından kısmi ve dönemsel bir başarılı sağlamasına rağmen, bölgenin tam olarak kontrol altında tutulması hiçbir zaman mümkün olmamıştır.
Gerek Abhaz – Gürcü savaşına, gerekse Çeçen – Rus savaşına Kafkasya’nın her tarafından gönüllü savaşçıların katılması, Kafkasya halkları arasındaki Birleşik Kafkasya idealinin yaşadığını göstermesi açısından önemlidir. Ancak Rus emperyalizmi bu birliğin sağlanması engellenmek istenmekte, Kafkasya halkları arasındaki ayrılıkçı hareketler desteklenmekte ve Kafkasya halkları farklı etnik gruplara bölünerek her biri diğerine karşı kışkırtılmaktadır.
500 yıldır süre gelen bu epistemik hegemonyayı bir anda yıkmak elbette mümkün değil. Ancak bu Kafkas Halklarını dekolonyal düşünceden vazgeçirmemeli. Epistemik itaatsizliği kolonize edilmiş diğer halklarla birlikte göğüslemeli ve tüm boyutlarıyla dekolonizasyonu gerçekleştirmeliler.
Kaynakça
1)Aslan, Cahit; Bir Soykırımın Adı: 1864 Büyük Çerkes Sürgünü, ASAM Yayını, Ankara 2006.
2)Berkok, İsmail; Tarihte Kafkasya, İstanbul, 1958.