Herkesin bir şekilde varlığından haberdar olduğu ve okunmaya değer olup olmadığının cevabını aradığı The Witcher serisine bir açıklık getirdim. Yazının devamında herkesin merak ettiği ve “Acaba okumaya yanlış kitaptan mı başladım?” sorusuna yeterli cevaplar vereceğim.
Öncelikle The Witcher, hakkında kitapların, oyunların, dizilerin ve çizgi romanların bulunduğu, adı duyulur bir marka haline geldi. Eh, ziyadesiyle bu şöhret beraberinde kitaplara olan ilgiyi artırdı. Serinin temellerini atan kitaplar okunmaya değer mi?
Witcher kitaplarından bahsedecek olursak; ırk çatışmasının bulunduğu, gerçek dünya tarihinden esinlenen, peri masalı çalıntısı bir fantastik evrende geçen karakter hikayesidir.
Hikaye ve Sapkowski
Evet, Witcher kitapları bir karakter hikayesidir. Bazı kitaplarda, arada bir çıkan kısa bölümlerde farklı kişilerin gözünden hikaye anlatılmakta olsa da odak her daim ana karakter olan Geralt’tadır. Witcher kitapları genel olarak Geralt adlı canavar avcısı bir Efsunger’in hayatının bir kısmını anlatır.
Geralt her ne kadar yaşadığı fantastik evrene göre ilgi çekici olsa da, diğer fantastik kitaplar arasında sönük kalmış bir karakter. Kitapları okurken kendini, “Neden böyle yapmadı? Salak mı adam? Ne yıkık adammış bu Geralt…” derken bulmak işten bile değil. Bunun suçlusu Geralt değil tabii, bu sorun SAPkowski’nin saplığından geliyor. Witcher kitaplarını okumak, okuyucuyu bir hayli yoruyor. Bunun en büyük sebebi ise temponun düzgün ayarlanmamış olması.İlk iki kitapta ufak hikayelerle tempo korunurken (ilk iki kitapta ana hikaye yok zaten.) geri kalan beş kitapta tempo adeta spazm geçiriyor. Bir sayfada kılıçlarla dans eden Efsungerimiz, bir sonraki sayfada handaki iki Zerrikanyalı kadınla cinsel ilişkiye giriyor. Eğer kitapları geçe geçe okuyan biriyseniz bu şekilde bir sürü aksiyon kısımlarını kaçırabilirsiniz.
Aksiyon kısmı demişken, o her yerde eleştirdiğim Yüzüklerin Efendisi’ndeki aksiyon kısımları bile Witcher’ın yaptığından daha açıklayıcıdır. Öyle ki bazı özel sahneler hariç SAPkowski, “Geralt dönerek vurdu, canavar adam oracıkta son nefesini verdi,” şeklinde sap bir anlatım tercih etmiş. Son kitaptaki son sahnelerden bahsetmiyorum bile*
Okuyucu kitaptan soğutan bir etmen ise kitabın yapaylığı, karakterlerin bir FRP oyunundaki karakterler kadar bile derinliği yok. Olan karakterler de bu derinliği okuyucuya sadece birkaç sahnede hissettirebiliyor. Polonyalı oyun yapımcısı CdProjektRed bile SAPkowski’den daha iyi bir iş çıkarmış. Eğer Witcher oyunlarını oynadıysanız, kitapları okuyunca farkı hissedeceksiniz. Eh, bu karakter yapaylığının görsellikle desteklemedikleri için olduğunu düşünenler için en büyük örnek Emily Bronte’nin uğultulu tepeler romanıdır. Bir adet bile görsel olmadan yeterli ve etkili betimlemelerle karakter derinliği kazandırılabilir. Burada tutarlı olmak da çok önemlidir, Geralt bir sahnede bir şey söylüyor ve sonrasında gelen başka bir sahnede kendini yalanlayıp çelişiyorsa bu karakter tutarlılığına uymaz.
Aksayan Tempo ve Tutarlılık
Bazen karakterin fikirleri radikal olarak değişebilir ancak bir fantastik romanda bu ancak okuyucuyu hikayeden koparır. Örneğin psikolojik romanlarda karakter tutarlılığı olmak zorunda değildir, ancak yüzüklerin efendisinde olduğu gibi gollumvari bir karakterin yoksa tutarlı olmalısın. Ki zavallı Gollum bile kendi arka hikâyesiyle tutarlıdır.
Witcher kitaplarının temposunu engelleyen bir sıkıntı da 4. Kitap olan Nefret Çağı ile başlayan, her 50 sayfada bir okuyucunun karşısına çıkan sıkıcı diplomatik entrikalar bölümüdür. Geralt ve çetesinin bir kızı aradığı maceraya odaklanmışken 50 sayfa sonra gelen, olaylardan tamamen alakasız krallık entrikaları SAPkowski’nin saplığını konuşturduğu başka bir sıkıcı anlatım tekniğidir. Tüm o entrika kısımları toplanıp farklı bir kitap olarak piyasaya sürülse millet Witcher’ın Silmarillion’u diyerekten alırdı belki. Ah, Sap SAPkowski ah…
Piyasaya sürmek demişken, Witcher’ın ikinci oyunu ses getirdikten sonra, allem eden kallem eden SAPkowski “Ben oyunun bu kadar tutacağını bilmiyordum bana az para verdiler” diyerekten yaptığı anlaşmadan caymış ve oyun stüdyosunu soymuştur. Hatta ve hatta daha ileri giderek, para kazanma arzusuyla, hikaye namına seriye hiçbir şey katmayan Season Of Storms adlı yan görev kitabını da piyasaya sürmüştür. Serinin diğer kitaplarından farklı olarak, Season Of Storms kitabında Geralt iki kılıcını da sırtında taşımaktadır. (Normalde Geralt bir kılıcını atının semerine asar.) Bunun sebebi ise oyunlarda öyle olmasıdır.
Okuma Sırası ve Kişisel Öneri
Aşağıdaki yaptığım listede Witcher kitaplarını Ana ve Yan görev olarak ayırdım ki oyunu oynayanlar daha rahat kavrayabilsin. Yan görevlerde evren hakkında bilgi olmakla beraber ana hikayeye dair ipuçları var. Ancak okunmasa da olur.Ana görevler ise konu bütünlüğü bakımından hikayenin anlaşılması için okunması gerekenlerden.
1: Yan Görev – Son Dilek (The Last Wish)
8: Yan Görev – Season of Storms (Fırtına Mevsimi “Daha Türkçe’ye çevrilmedi.”) (opsiyonel olarak en son olarak okunabilir) [ben öyle yaptım]
2: Yan Görev – Kader Kılıcı (The Sword Of Destiny)
3: Ana Görev – Elflerin Kanı (Blood Of Elves)
4: Ana Görev – Nefret Çağı (Time Of Contempt)
5: Ana Görev – Ateşle İmtihan (Baptism Of Fire)
6: Ana Görev – Kırlangıç Kulesi (The Tower Of Swallows)
7: Ana Görev – Gölün Hanımı (Lady Of The Lake)
Okuma sırası ve içerik bakımından kitaplar listedeki gibidir. Yazımda Sapkowski’ye ve kitaplarına giydirsem de fantastik severler arasında okunması gerektiğini düşündüğüm bir kitaptır. Size çok bir şey katmasını beklemiyorsanız, fantastik evren seviyorsanız, oyunlarını sevdiyseniz ve hikayenin öncesini bilmek istiyorsanız, kitap kapağını sevip de okuyacaksanız düşünmeden okuyunuz.
*Son kitapta nedense bir satırda adam pestil oluyor. Ciddi ciddi jel oluyor adam. Bildiğin eriyor. Tek satırda. Neden ki? Başka ölme şekli mi yok. Neden jel. Neden…
İçeriğimizi beğendiyseniz, daha fazlasına ulaşmak için, sitemiz: “Asiller Topluluğu Özgün Edebiyat Bloğu”muzu ziyaret etmeyi ve de arkadaşlarınız ile paylaşmayı unutmayın.
Şimdi tıklayın! https://www.asillertoplulugu.com/