Yapmadığın, yapamadığın, bazen yaptığın ama seni mutlu etmeyen durumlar yüzünden gözünü kapatıp yatağın içinde saatlerce döndüğün oluyor mu senin de benim gibi? Büyük pencereden baktığımızda kısıtlı dünya hayatımız süresince o kadar çok öğrenilecek bilgi, deneyimlenecek duygular, görülecek yerler var ki, insan durup düşündüğünde “Allah’ım nereden başlamalıyım? Hangi yoldan gitmeliyim? Kocaman evren içerisinde küçücük bir toz zerresi bile değilim belki de, bu hayata, insanlara iz bırakabilecek miyim? Kendime neler katacağım? Bu yolculuk bittiğinde nasıl bir dönüşüm geçirmiş olacağım?” gibi sorular sormadan duramıyor. En azından benim için böyle. Hep ileri noktaya bakarak yürüyorum. Aslında sürekli bir yolculuk halindeyim. Bu yolculuklarda bazen memnun olmadığım sonuçlar alıyorum ama çoğu zamanda gözlerimi kapatıp, derin bir nefes alırken gülümsüyorum. Bu muazzam tatmin olma ruh hali içerisinde her zaman atladığım bir şeyin olduğunu fark ettim; kendime teşekkür etmek.
Gün içerisinde birçok insana teşekkür ediyoruz. Bir bardak su veren ev arkadaşımıza, para üstünü veren bakkala, arayıp nasıl olduğumuzu soran bir sevdiğimize. Her yeni güne ümitle uyanan, ellerimize kremler süren, bize kitaplar okuyan, aynada gülümseyen kendimiz de birçok teşekkürü hak etmiyor mu? Gün sonunda hep yapamadıklarımıza odaklanmak, yapabildikleri için kendimize haksızlık etmek değil midir?
Yıllardır aynada gözlerimin içine gülümseyerek baktığı, her yere kapaklandığımda “geçecek” diye bana ümit verdiği, kendime ait bir blog’da yazmam için bana cesaret verdiği için kendime teşekkürü bir borç bilirim. Sen de kendine teşekkür etmeyen biriysen bugün benimle birlikte kendine teşekkür et. Yazımı okuduğun için ben sana teşekkür ediyorum.
Kişisel blogum aytiti.com‘dan diğer yazılarıma ulaşabilirsiniz.
Görüşmek üzere!