Ortaokul ve lise zamanlarımızdan beri okullarda tarih öğreniyoruz. Şavaşlar, antlaşmalar, sultanlar, çeşitli beylik ve devletler gibi birçok olay ve olguları öğrendik hatta ezberledik desek daha doğru olur. Sonra ne mi oldu. Sınavlardan yüksek başarı notlarla geçtik. Peki, Şu anda içerisinde bulunduğumuz zaman dilimi içerisinde öğrendiğimiz tarih bilgileri arasında kaçını biliyoruz ve ne için hangi gerekçeyle tarih öğrendik? İlerde öğrendiğimiz bilgileri unutmak için mi? Tabii bu sadece tarih için değil diğer dersler için de gereklidir. Ama biz burada tarih öğretiminin faydalarını konuşacağız. Kendimize şu soruyu soracağız? Ben neden tarih öğreniyorum? Tarih öğrenmem de belli bir amacım var mı? Hadi başlayalım!
Tarih Nedir?
Bu soruyu lise kitaplarımızdan veya üniversite tarih metodoloji kitaplarımızda sıkça görürüz. En genel tabirle tarih, geçmişte yaşayan insan topluluklarının başından geçen olay ve olguları yer ve zaman göstererek neden-sonuç ilişkisi içerisinde belgelere dayanarak objektif bir biçimde ele alan sosyal bir bilimdir. Tarihin genel tanımını bu şekilde yaptık. Peki, tarih tanımı siz okurlara göre nedir? Şimdi herkes bir saatliğine elinizdeki işleri bırakın! Tarihin tanımını kendiniz yapın. Tıpkı Heredot, Voltaire, Marc Bloch ve Edward H. Carr gibi…
Tarihin babası olarak bilinen Herodot’a göre tarih, “Tanık olunan olayların kaydedilmesidir.” Aynı zamanda Herodot, hikayeci(rivayetçi) tarih yazıcılığının öncülerinden biridir. Eserinde olayları peş peşe sıralamakla kalmayıp onları bir düzen içinde nakletmiş ve bir komposizyon örneği vermiştir. Alman tarihçi Leopold Von Ranke, “Belge yoksa tarih yoktur.” diyerek akademik tarihçiliğin öncülerinden birisidir. Edward H. Carr; Tarihi, “tarihçi ile olaylar arasında devamlı bir etkileşim aracı, geçmişle günümüz arasında bitmeyen bir dialog” olarak tanımlamıştır. Annales Okulu kurucularından Marc Bloch ise tarihi şöyle tanımlar, “zaman içinde insanların ilmi.” Son olarak 19. yüzyıl Osmanlı vakanüvislerinden Ahmet Cevdet Paşa’ya göre de tarih, “önemli olan geçmişi bilmek değil geçmişten ders çıkarmaktır.” Saydıklarım arasında hiç şüphesiz en çok beğendiğim tarih tanımı Ahmet Cevdet Paşa’ya aittir. Aslında Cevdet Paşa’nın bu tarihi tanımı bir öğüt niteliği taşımaktadır. Kısaca tarihimizden ders çıkarmazsak, yaptığımız hataları binlerce kez tekrarlarsak ileriye gidemeyiz. Olduğumuz yerde sayarız. Ondan dolayı “Tarih değil hatalar tekerrür eder.”
Tarihin Konusu Nedir?
Geçmişte yaşanılan her olay tarihin konusu değildir. Çünkü dünyadaki olaylar, sadece insanlar tarafından meydana getirilmemişlerdir. Bunların içerisinde bir de doğa olayları vardır. Tabiat olayları iklimsel değişiklikler ve jeolojik olayların meydana getirmesi üzerine tarihin konusuna girmez. Çünkü Deprem, sel, tsunami gibi doğal afetlerin kaynağı insan ürünü değildir. Fakat bu doğa olayları neticesinde insanların sosyal ve iktisadi açıdan yaşam tarzlarını etkiliyorsa, tarihin kapsamına girer. Bir örnek verecek olursak: Orta Asya’da yaşayan insanların kuraklık nedeniyle Avrupa’ya göç ederek Kavimler Göçünü başlatmaları bir tarihi olaydır.
Tüm bunlardan yola çıkarak, bir yerde insan ve insanların faaliyetleri varsa orada tarih vardır. Bir başka deyişle tarih, bir olaylar dizisini değil, insanların düşüncelerinin ifadesi olan ve zamanla ortaya çıkan olayları; insanların yönlendirildiği sosyal gelenekleri konu edinir.
Bir tarihi olayın meydana gelmesinde insan rolünün ne kadar önemli olduğunu öğrendik. Peki, bunun liderlik vasfını taşıyan kişiler tarafından mı, yoksa toplumlar tarafından mı gerçekleştiği konusunda bir takım görüş ayrılıkları vardır. Thomas Carlyle tarihin konusunu, büyük işler başarmış adamlar olduğunu söyler. “ İnsanların başardığı işlerin tarihi, yeryüzünde çalışıp çabalamış adamların tarihidir.” Kısaca diyor ki dünyadaki bütün başarılar tarihe damgasını vurmuş büyük adamların fikirlerinin maddi sonuçlarıdır. Örneğin Mustafa Kemal Atatürk, Mete Han, Bilge Kağan, Alparslan, Fatih Sultan Mehmed gibi daha birçok Türk ve Dünya tarihine damgasını vurmuş kahramanları sayabiliriz.
Bu görüşün aksine Marc Bloch gibi tarihçiler de tarihin konusunun asla fertler olmayıp, insanların içinde yaşadığı teşkilatlanmış toplumlar olduğunu söylerler.
Tarih İnsanlara Ne Gibi Fayda Sağlar?
Tarih, sadece bir ders bir konudan ibaret değildir. Tarih bir hafızadan ibarettir. Ne demişler; geçmişini bilmeyen, kendini tanımayan bir toplum, hafızasını kaybetmiş, akıntıya kapılmış gibidir. İnsan geçmişini bilmezse geleceğine yön tayin edemez. Dünya üzerinde yaşayan tüm toplumlar, atalarının geçmişte yaptıkları başarıyla gurur duyar. Onları örnek alır. Tabii sadece başarılarıyla değil aynı zamanda başarısız yanları da ele alınmalıdır. Onların yaptıkları hataları, gelecekte ardılların yapmaması için.
Bu nedenle insanlar, sadece kendi deneyimlerinden değil, kendilerinden öncekilerinde deneyimlerinden yararlanabilirler. Bu da onların yazıp bıraktıkları tarihi kaynaklar sayesinde olur. Eski tecrübeler, bugün ve geleceğe ışık tutar; yeni gelişmelere yol gösterir.
Bunların dışında kişiye; eleştirel düşünme, sorgulama, Neden- sonuç ilişkisi kazanma, çok yönlü düşünme, araştırma ve kanıt kullanma ve tarihsel empati becerileri kazandırır.
Empati, bugün halen daha insanların yoksun olduğu bir düşünme biçimidir. İnsanlar, karşısındaki insan hakkında empati yapamıyorsa, bir tarihi olay hakkında empati yapamaması normaldir. Neyse şaka bi yana gelelim Tarihsel empati nedir?
Tarihsel empati: Günümüzün bakış açısını ve değer yargılarını kullanmadan geçmişi kendi koşulları çerçevesinde değerlendirmektir. Kısaca tarihe, geçmişte yaşayan insanların gözünden bakabilmektedir. En bariz örnek Fatih Sultan Mehmed’in kardeş katlini vacip kılması veya kölelik konusudur. Geçmişteki kölelik müesesesini, günümüz insan hakları konusunda ele alırsak doğru bir yargıya varamayız.
İyi okumalar
KAYNAKÇA:
KÜTÜKOĞLU Mübahat, Tarih Araştırmalarında Usul