Dilin ses bulmuş halidir söz. Ama bazen öyle bir lakırdı molozuna döner ki hiçbir anlam ifade etmez… Yaşamı anlamlandırma isteğimiz dışında bizi konuşmaya iten şey nedir? Birbirine benzemeyen onca dilin arasında gerçek anlamda konuşabiliyor muyuz? Bunu yapabiliyorsak şayet (iletişimimizi dilimizle sağladığımızı iddia eden canlılar olarak) yaşadığımız bunca vahşetin nedenini nasıl açıklayacağız o zaman…
“…Gandhi sözcük orucu tutar haftada bir gün. Ne bir şey dinler ne de konuşur bu süre zarfında. Ertesi gün sözcüklerin kulağına başka türlü geldiğini söyler.” Hikâye Avcısı kitabında anlatır bunu Galeano. “Susarak konuşan sessizlik, sözü söylemeyi öğretir. ”diye de ekler. İlya Kaminsky’e göre ise; “Hepimiz sessizliğe karşı konuşuruz. Bizi konuşmaya iten şey sessizliktir.” Anlayacağınız ister sese dönüşsün ister dönüşmesin iletişim kurmak için gerçek bir dil yaratmaya ihtiyacımız var.
Gerçekliği tanımak onu değiştirmeye başlamak için ilk adımdır. Edebiyat, konusu ne olursa olsun, bu gerçekliğin açıklanmasına katkıda bulunmak zorundadır. Kolektif kimliği beslediği ya da toplumu yaratan belleği ortaya çıkardığı sürece de özgürleştirici bir politik anlam taşır. Bu bakış açısıyla baktığımızda şiir de madencilerin ya da işçilerin sömürüsünü anlatan bir romandan daha etkili olabilir. (Bu konuda Neruda’nın şiirlerini örnek gösterir Galeano.) “Şiir, savaşları durdurmaz, ancak bize tek seferde insanın ne olduğunu söyler. Şiirde kişi hayal gücünü, empatiyi alır; ama şiirden kalan miras ise umuttur. ”diyen Kaminsky’e göre de yarınımızı şekillendirecek olan bunlardır.
İşgal altındaki Vasenka kasabasında, Petya adındaki çocuğun askerler tarafından öldürülmesiyle tüm kasaba halkının (protesto için) sağırlık numarası yapmasını şiirin diliyle anlatır Sağır Cumhuriyet adlı kitabında Kaminsky. “Ben lirik bir şairim ama bir hikâye anlatmak istedim. Büyük bir hikâyenin minimalist anlatımı olmalıydı bu. Bence büyük şiirler büyü gibidir. Sadece bir olaydan ibaret değillerdir. Kendileri bir olay haline gelirler. İstemeseniz bile, onları hatırlarsınız.”
1977’de Odessa’da Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğan Kaminsky kabakulak nedeniyle dört yaşında işitme zorluğu yaşar.16 yaşında ABD’ye göç ettikten sonra işitme cihazına kavuşur. “Sağır bir çocuk olarak farklı bir dil konuşulduğunda yüzlerin nasıl farklı hareket ettiğini gerçekten fark ediyorsunuz. Çocukluğumun ve ergenlik dönemimin neredeyse tamamı Sovyetler Birliği’nin parçalanmasını izlemekle geçti, ama duyamadım, bu yüzden yüzyılı gözlerimle takip ettim. Farklı bir şey bilmiyordum ama şimdi anladığım kadarıyla bir resim dilinde görüyordum.“ Babasının sesini hiç duymayan şair göçmen olarak geldikleri bu ülkenin dilinde şiir yazmaya başlar. “…konuştuğum zaman hiç kimse yazdıklarımı okuyamıyordu. Ben de kendi dilimi bilmiyordum. Babamın hakkında şiir yazmak istiyordum ama bunun anneme ve erkek kardeşime zarar vereceğinden korktum, bu yüzden bilmedikleri bir dille oynamaya başladım. İngilizceyi seçtim. Çünkü ailemde, arkadaşlarımda kimse bilmiyordu bu dili. ”
Şiirin diliyle hayatın korku ve umut yolculuğuna nasıl çıkılacağını gösteren teatral bir gösteriye dönüştürür hikâyesini. Savaş Sırasında Mutlu Yaşıyorduk şiiriyle başlatır birinci perdeyi. “Ve başkalarının evlerini bombaladıklarında, biz / protesto ettik / ama yeterince değil, onlara karşı çıktık ama / yeterince değil…” ‘Barış Zamanında’ şiiriyle de perdeyi indirir.
Caddelerde sağırlık barikatı kuran halkın başkaldırı hikâyesidir anlattığı. Alfenso, karısı Sonya, bebekleri Anuşka, Galya Ana ve kuklalardır hikâyenin kahramanları da… Sahne ülkemizdir. Buranın neresi olduğu hiç de önemli değildir aslında. (senin, benim ülkem olabilir) Hiç yabancı olmadığımız bir yerdir burası. Bu yüzden tanık olduğumuz bu vahşet karşısında nasıl cevap vereceğimiz konusunda seçim yapmamızı isteyen kasabanın bir üyesi olarak Vasenka’da dolaşırken buluruz kendimizi.
Sahne ülkemiz: devriyeler çıktığında kıpırdamadan duruyoruz. Bir çocuk işaretle Korkma diyor bir ağaca, bir kapıya.
Seyirci sıralarında oturuyoruz, hala. Sessizlik, bizi ıskalayan mermi gibi, dönerek uçuyor havada.
Seyrediyoruz başkalarının seyredişini.
Karısının askerler tarafından öldürülmesi üzerine onun intikamını almak isteyen Alfenso’nun isyanını dile getirirken dünyanın birçok yerinde vahşeti yaşayanların da isyan sesi olur şair.
Tanrının duruşmasında soracağız: Bütün bunlara neden izin verdin?
Cevap bir yankı olacak: Bütün bunlara neden izin verdin?
İkinci perdede, Galya Ananın ve kuklacılarının askerleri gizlice öldürmeye başlamasını anlatır yine şiirin büyülü sözcükleriyle. Sessizliğin nasıl bir çatışmaya neden olduğunu, her iki tarafı da insanlıktan nasıl çıkarttığını gözler önüne serer. “Sağırlar sessizliğe inanmaz. Sessizlik, işitenlerin icadıdır.” ona göre. Şiddeti önlemede dilin ve söylemin önemini kanıtlamak istemektedir Kaminsky. Kapitalizmin yarattığı dünya karşısındaki insanın duyarsızlığına karşı (bizim adımıza da) özür diler. “Barışçıl bir ülke” nakaratıyla yazdığı son şiiriyle insanın etrafında olan olaylara karşı duyarsızlığına dikkat çeken şair kitabın sonunda, seyirci olan bizleri (barış zamanının) pırıl pırıl o mavi gökyüzünün altında terk eder.
Her kişi bir şey yapıyor ülkemiz için.
Kimi ölüyor.
Kimi nutuk söylüyor.
Kaminsky’nin bu dizeleri kitabın çevirmenin de yazdığı gibi Orhan Veli’yi hatırlatır bize.
Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik.
İşiten bizler dilin ve söylemin önemini bilmediğimiz duygusuna kapılırız ister istemez kitabın sayfalarında. Bu duyguyla kulağımızı tırmalayan sesleri sorgularız. Dili üstenci konuşanlar, eril dilin gücüne sığınanlar, iktidar dilini kullananlar, savaş çığırtkanlığı yapanlar… Dünyadaki onca savaş, cinayet, kıyımlar bu söylemlerin suçu değil midir? Kullandığımız dil hayattaki tepkilerimizin de suç ortağıdır. Bütün bu yaşanılanlara karşı tepkimiz ne olmalıdır o halde?
Ses dövüyorum seni
Konuşana kadar, doğru
Konuşana kadar.
Bu suç ortaklığından kurtulmak için yapmamız gereken tek şey sevgi ve hoşgörü dilini yeniden inşa etmektir. Sonra da söz ve eylemi tanıştırmak… Burada sözü Galeano alır elimizden;
Söz ve eylem hiç karşılaşmamışsa
Söz evet dediğinde eylem hayırı yapıyordu
Söz hayır dediğinde eylem eveti yapıyordu
Bir gün söz ve eylem sokakta karşılaştılar
Tanışmadıkları için birbirlerini tanımadılar.
Birbirlerini tanımadıkları için selamlaşmadılar.
Umudun sesini kaybetmediğimiz, sevgi diliyle eylemi tanıştırdığımız bir dünya özlemiyle ben de kendi perdemi kapatayım o zaman…
Sözlerin
ekmeğin
kapının ardındaki doğrulara uzanan çocuğun
yeniden birlikte başlama özleminin.
İnsanların, odadaki insanların, sokaktaki insanların
kıymetini bir her şeyin… (Gareth Evans)
Kaynakça:
Sağır Cumhuriyet, İlya Kaminsky, Harfa Yayınları, çev. Selahattin Özpalabıyıklar
https://www.forwardartsfoundation.org/forward-prizes-for-poetry/ilya-kaminsky/
https://en.wikipedia.org/wiki/Ilya_Kaminsky
Hikâye Avcısı. Eduardo Galeano, Sel Yayınları